Canlı nedir ne demek, Canlı resimleri

canlı ne demek

canlı ne demek - win

Milli Uzay Programı'nda belirtilen hedeflere ulaşılabilir mi?

Özellikle havacılık ve uzayla ilgili çalışmaları çok seviyor ve destekliyorum. Ama ülkemizde yapılan çalışmalarla ilgili kafamda ciddi şüpheler var. Sizden ricam yorumlarınızla yardımcı olmanız. Keza insanın kendi ülkesinin uzay çalışmalarına gönül rahatlığıyla alkış tutamaması çok acı.
Açıklanan hedeflerin ülkemiz koşulları için gerçekçi olmadığı kanaatindeyim. Sebepleri aşağıdaki şekilde:
Cumhurbaşkanı, 2005 yılında Savunma Sanayi İcra Komitesi'ne başkanlık yapıyordu. O dönem de aynı bugünkü gibi uzay teknolojileri alanında bazı kararlar alınmıştı. Bu kararlara göre 2008 yılına kadar yüksek irtifa uçağı geliştirilecek, 2014'te milli roketimizle uzaya uydu gönderilecek ve 2015 yılında ilk defa Türk astronotlar uzaya gönderilecek, 2020 yılında ise yerli uzay gemisi yapımına başlanacaktı. Yine aynı şekilde 2010 yılında Türk Uzay Kuvvetleri'nin kurulacağı söylenmişti, 2020 yılında yerli bir uzay kuvvetimiz olacaktı. Bunların hangisi gerçekleşti? Bu arada belirteyim, 2007 ve 2011 yıllarında seçimler vardı.
Bir diğer sebep şu, daha düne kadar "Biz ara eleman ülkesiyiz, mucit çıkaramayız.", "Bu bilişime kafa yorarsan sıyırırsın", "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor." diyen siyasetçiler, akademisyenler bugün nasıl teknokratlığa soyundu? ODTÜ'yü tarumar et, Gazi'yi böl, Boğaziçi öğrencisini terörist ilan et. Yüz binlerce insanı beyin göçüyle kaçır. Sonra uzay projelerine giriş. Mantıklı mı arkadaşlar Allah aşkına?
Diğer sebep uluslararası ilişkiler. Uzay çalışmalarında uluslararası ilişkilere kati olarak ihtiyaç var. Bugün aramızın bozuk olmadığı, teknoloji transferi yapabileceğimiz veya kalifiye insan konusunda yardımcı olacak bir tane gelişmiş ülke var mı?
Az önce Umut Yıldız'ın katıldığı canlı yayında tam olarak bilmediğim birine uzaya gönderilecek kişinin kim olacağı soruldu. Adam diyor ki "Muhtemelen üniversite mezunu birisi olacak." Ne demek muhtemelen?
Böyle arkadaşlar, bu işler artık bana zerre umut vermiyor Aleni seçim propagandası olduğunu ve erken seçimlerin yaklaştığını hissediyorum o kadar.
Umarım hedeflerin her biri gerçekleşir de benim yüzüm kızarır, ne diyeyim.

Edit1: Bazı arkadaşların heyecanı çok sevimli. Kendilerine yorum yazdım yazdım sildim. Kimsenin heyecanını kırmak istemiyorum. Sanırım iktidarın 3 yıl önce iktidara geldiğini veya bugüne kadar verilen tüm vaatlerin tutulduğunu falan sanıyorlar.
submitted by User4158 to Turkey [link] [comments]

SCP-001 Şafak Söktüğünde

Ana yoldan bir mil uzakta, doğal bir mağarayla gizlenmiş giriş tünelini bulursun.
Karda ihtiyacın yok. Kapı yarı açık.
İçerisi kokuyor. Onlar gibi kokuyor. Umarım ki, artık burada değiller. Bu kadar uzağa geldin. Artık geri dönemezsin.
Mağara girişinden tesisin derinliklerine giden düz bir yol var. Eğer bu bok yada kansa - yada o şeylerden bulaşmış bir şeyse, bilemiyorsun. Ondan kaçınmak için dikkat ediyorsun.
İmdat sinyalini hala alıyorsun. Yayınlanmaya dün başlamıştı. Onlar kimse - hala hayatta olduklarına dua ediyorsun.
Adımların boş koridorlarda yankılanıyor. Her ayak sesi, dünyaya bir düzine gibi geliyor, tabi karanlıkta yalnız değilsen.
Asansör aşağıda - o yüzden merdivenleri kullanıyorsun, kat B5: Keter Sahası. Birkaç boş saklama sahası görüyorsun. Bir zamanlar tuttukları dehşetler, uzun zamandır yoklar.
Tabi, şanslıysan.
Yol seni ana holden ofis dalına götürüyor - sinyalin kaynağına. Kapı kırılıp açılmış, ama sıkışmış. Ayağını yerleştiriyorsun, bütün gücünle ittiriyorsun.
Solundaki ofislerin birinden bir şey sıçrıyor ve çıkan şeyi göremeden köşeyi dönüyor. İlk düşüncen bir 'köpekti'.
Tavandaydı, gerçi.
Odada sığınıyorsun, arkandaki kapıyı çarparak kapatıyorsun. İçerisi karanlık. Güvendesin. Ceketini ve atkını çıkarıyorsun. Olan her şeyden sonra hipertermi gibi bir şeyden ölmek büyük bir utanç olurdu.
Çalışan tek acil durum ışığı kendi kabında dönüyordu - her saniye odayı soluk turuncu bir renkle dolduruyordu.
Odanın nabzıymış gibi.
Kapının arkasına gelişigüzel yerleştirilmiş raflar var - bir barikat. Odayı inceliyorsun. Kirli giysiler, yarı yenmiş yemekler. Odanın bitişiğinde tuvalet olmasına rağmen, köşedeki bir kovada dışkı var. Kuzey duvarındaki basınçlı bir bölme buradaki kişiye malzeme iletiyor olmalıydı.
İz odanın köşesinde, iğrenç bir birikinti oluşturarak bitiyordu. Üç tane eczane şişesi görüyorsun - daha yakından bakınca bunların sakinleştirici olduğunu görüyorsun. Hepsi boş.
Üstünde bilgisayar olan bir masa var. Yaklaşınca, güç düğmesinin ışığının yanıp söndüğünü görüyorsun.
Oturuyorsun. Açıyorsun.
Acil Durum Protokolü Aktif. Erişim Seviyesi Korumaları Kaldırıldı. Tam Erişim Verildi.
Yakala. Sakla. Koru.
Yükleniyor...
Yükleniyor..
Yükleniyor...
Yükleniyor..
Yükleniyor...
Yükleniyor..


Yükleniyor...
Yükleniyor..
Yükleniyor...
Yükleniyor..
Yükleniyor...
Yükleniyor..
Yükleniyor...
Yükleniyor..
Yükleniyor...
Doğrulanıyor...
..
...

Karanlık bir şekil, zemin ile kapı arasındaki yarıktan geçen ışığı kapatır.

..
...
..
Doğrulanıyor...
..
...
..
...
..
Doğrulanıyor...
..
...

Geriliyorsun, nefessiz şekilde bekliyor, onun geçmesi için dua ediyorsun. Kalbine, sağır edici atışlarıyla yerini belli edeceği için ona lanet okuyorsun.

Lütfen Bekleyin...
..
...
..
..
...
Lütfen Bekleyin...
..
...
..
Lütfen Bekleyin...
..
...
..
Gölge gidiyor. Rahat bir nefes alırsın ve ekran canlanır…
Dosya Açılıyor
🔥 OTOMATİK GÜVENLİK SİSTEMİ BİLDİRİM KODU 235 (OGSB-235) 🔥
SCP-001 dosyasının geçerli yinelemesini alırken bir hata oluştu. Şu anda revizyon #3'ü görüntülemektesiniz. Yeni revizyonlara bu sayfanın altından erişilebilirsiniz.
Revizyonu Gizle
Revizyon 3/12 1312 gün önce güncellendi

SCP-001, harekete geçmesinden dakikalar sonra. Fotoğrafçı bilinmiyor.
Nesne #: SCP-001
Obje Sınıfı: Apollyon
Özel Saklama Prosedürleri: Doğası gereği, SCP-001 saklanamaz. SCP-001 olayından sağ kalanlar güvenli tesislerde birbirleriyle temas halinde kalmalıdır. Her personelin, herhangi bir yöntemle Tesis 5'e1Tesis 19'a ulaşmaya çalışması teşvik edilir. O5 Konseyi'nin nerelerde olduğuna dair bilgisi olan her personel bu bilgiyi Yönetici'ye iletmek zorundadır.
Dışarıda seyahat etmeye çalışan kişiler vücutlarını koruyucu giysilerle tamamen örtmeleri gerekir; tercihen birkaç katman. Yürüyerek seyahat etmek mümkün olduğu kadar sınırlı olmalıdır. Şehirler - ve genel olarak insan yapımı yapılar - en büyük korumayı sağlar. Eski-ağaçlık bölgelerden uzak durulmalıdır. Havayla seyahat diğer seyahat yöntemlerinden daha çok tercih edilmelidir.
SCP-001'e maruz kalan her personel kayıp kabul edilir. Riskli personeller terk edilmelidir. Ötanaziye teşebbüs edilmemelidir.
Normalden büyük boyutlarda SCP-001-A'nın genel örneklerinden ne pahasına olursa olsun kaçınılmalıdır. İletken elektrikli silahların, örnekleri etkisizleştirmede kısmen etkili olduğu kanıtlanmıştır, ve kendini savunma amacıyla kullanılabilir. Tahrik edici silahlar da aynı şekilde çalışır. Dondurucu cephane bugüne kadar en etkili olanıdır.
Testler, SCP-001-A'nın tüketilmesinin nispeten güvenli olduğunu gösterdi. Bu, sadece diğer seçeneklerin yokluğunda son çare olarak kabul edilir. SCP-001-A, sindirim sistemi içinde tekrar oluşabildiğinden tıkanmayı önlemek için bir seferde yalnızca küçük porsiyonlar tüketilmelidir.
Tesis-19'daki tüm personeller dünya-dışı yerleşmeyle ilgili araştırmalarını sürdürmelidir. Uzay mekikleri, ışığın içeri girmesine izin vermeyecek şekilde inşa edilmelidir.
Aileleri, veya Tanrı korusun, çocukları olanlar - Çok, çok özür diliyorum ki, ilerlemeniz gerek. Ölümlerinin boşuna gitmesine izin vermeyin. Hala zamanımız var.
İnsanlığın hala bir geleceği olabilir. Tesis-19'a gelin. Alabileceğimiz her ele ihtiyacımız var.  Karanlığı kucaklamayı öğrenin, dostlar. Işıktan korkun.
Açıklama: SCP-001, ilk yirmi-dört saat içinde ~ 6.8 milyar kayıpla sonuçlanan [SİSTEM HATASI] Veri kayıp: ec172. SisAdmin'le irtibata geçin.'deki bir olaydan sonra Güneş'e verilen bir atamadır. SCP-001'in etkisi, ultraviyole ışınlara maruz kalmanın sonucu değil, görsel spektrumda (~ 390 ila 700 nm arası) ışığa maruz kalmanın sonucu görünmektedir. Bu etki ay ışığında da benzer şekilde mevcuttur.
Canlı organizmalar, Güneş tarafından üretilen görünür ışıkla temas ettiğinde temas anında sıvılaşır ve tüm organizma dönüşene kadar bu etki vücuta yayılır. Görsel olarak, bu etki balmumu erimesini andırır. Dönüşme süresi organizmanın büyüklüğüne ve ışığa maruz kalma seviyesine bağlıdır. Bu dönüşmeye rağmen, hiçbir şekilde canlı organizmalar yok olmaz.
Dönüşüm bittiğinde bu organizmalar (SCP-001-A) jelatinimsi bir kıvam alır. Hareketli organizmalar önceki formlarına uyum sağlamaya çalışarak, farklı şekillerde başarıya ulaşmaya çalışacaktır.
Bitkiler tipik olarak fiziksel olarak etkilenmez, hala fotosentez yapar ve oksijen üretir. Uçuş kabiliyetine sahip organizmalar bunu yapma yeteneğini kaybeder. Hayvanlar duyarlı kalmaya devam eder ve kolektif bir durumla karşılaşmadıklarında anormal olmayan hallerine paralel davranışlar sergiler. İnsanlar ise bir miktar duyarlılıklarını ve hafızalarını tutar.
SCP-001'e maruz kalan biyolojik anomaliler de aynı şekilde etkilenir. Dönüşüm, önceden var olan her türlü anormalliği etkisiz bırakır.
Bileşimleri nedeniyle, birbirleriyle temasa geçen SCP-001-A örnekleri moleküler seviyede birleşebilir ve karışabilir. Ortaya çıkan kütle hareketi engelleyebilse de, bu durum herhangi bir acıya veya sıkıntıya yol açmıyor gibi görünüyor. SCP-001 olayından bu yana çoğu örnek diğerleriyle birleşti ve hacimlerinin bir sınırı yok gibi gözüküyor.
Oluşan biyokütle biçimsiz ve düzensizdir. Birleşmiş organizmalar tam-sıvıdan-yarı-sıvıya hal değiştirecektir - uzuvlar ve vücutlar, bozulmadan ve başka bir yaşam formu tarafından kullanılmadan önce, periyodik olarak kütle içinden kısa bir süre boyunca yükselecektir.
Birleşmiş örnekler, kütlelerini taşımak için uzantılarını arka arkaya kullanarak hareket edecektir. Büyük örnekler önceki yaşam formlarından bir yalancı ayak çıkaracaklardır ve amipe benzer bir şekilde hareket edeceklerdir.
+Ekli dosyayı aç: Ses Kaydı ... ... ... İzin verildi.
Dosyayı açtığında hoparlörlerden şiddetli bir statik sesi gelir. Odanın rahatlığını bozar ve seni savunmasız yakalayıp kalp atışlarını hızlandırır. Kayıt cihazı mikrofonu ayarlarken dokunma sesleri gelir.
Kısa bir sessizlikten sonra:
"Öhöm. Ben Doktor Logan Igotta, Seviye, ım, Üç araştırmacı."
Kadının sesinde profesyonel olma girişimlerine ihanet eden bir titreme var. Durur, derin bir nefes alır ve devam eder.
"Tesis-46'nın birkaç bulaşıcı bilgisel-tehlikeleri barındırmasından dolayı - Blackout Protokolü yü-yüzünden şebekenin geri kalanından kesildik. Bu yüzden, yeni bilgilerle karşılaştığımızda bunu güncelleyeceğim.
İşin iyi tarafı, hala birkaç Tesisten sinyaller alıyoruz. İyi sayılarda personeller başarmış, gözüküyor. Bazıları 19'a gitmek için bir plan yapıyor, bazıları yolculukla uğraşıyor. Bazıları, bizim gibi, sadece doğru zamanı bekliyor. Sitemiz şu anda kapalı. Yolculuğa hazır değiliz. En azından, henüz değil."
İç çeker.
"Biz ... birkaç gün önce bir saklama ihlali yaşadık. Yüksek-korumalı insansılardan biri kaçtı - orospu çocuğu yarım, yarım düzine Keterin saklama alanlarını bozdu ve kaçtı.
Bir çorbaya dönüşmeden önce tünellerden beş adım ötesine gidemediler. Ben-ben olayları kameradan izlemiştim.
Ayağa kalkmaları uzun sürmedi."
Yine durur, anlaşılmaz bir şekilde mırıldanır - bir kibritin kusursuzca yakılmasını duymadan önce.
İşitilebilir şekilde nefes verir.
"Ahh... D-daha iyi. Tam olarak bir, bir sigara içme yeri değil; ama ne yapalım yani, haksız mıyım?"
Boğazını temizler.
Komutan Anand, ertesi gün şehre gitti ve onları uzaklaştırmaya çalıştı. Çok iyi bitmedi, zavallı herif. Ama bir yada iki şey öğrendik, en azından."
Durur. Nefes verir.
"Burada sadece bir kaçımız kaldı. Ofislerden birinde köşeye çekildim. Jerry ve Müdür Phillips kışlada bir yerlerde. Clyde ve birkaç D, Ari ile birlikte kendilerini cephaneliğe kitlediler.
Onun nasıl olduğunu cidden görmem gerek."
Sesi bir anlığına kısılır - bir radyo telsizinin titreme sesini duymadan önce.
"Hey, tatlım. Orada nasılsın?"
Bir ses cevap verir. Abartılı, alaycı bir sesi olan bir adam.
"Ben iyiyim şekerim! Seni çok sevdiğimi bilmeni isterim! Heh, heh."
Logan cevap verir.
"Kim? Ki- bırak telsizi ve bana onu getir, kahretsin. Onunla konuşmam lazım."
Radyo el değiştirirken arkada bir gürültü vardır. Endişeli, yumuşak bir ses cevap verir.
"Bebeğim? Sorun nedir?"
Logan cevap verir.
"Im - şey- hiçbir şey, hiçbir şey."
Durma. Nefes verme.
"Sadece hemen bir bakayım dedim."
Ari cevap verir.
"Ben iyiyim, bebeğim. Gerçekten, başımın çaresine bakabilirim."
Bir gıcırtı - Logan koltuğunda yaslanır.
"Hayır, hayır. Biliyorum, biliyorum zaten. Yardım edemem, gerçi. Buraya gelmenin hiçbir zaman kolay olmadığını biliyorum...."
Durma. Nefes verme. Logan devam eder:
"...ve burada olan şeyler ben—"
Ari sözünü keser.
"Hey! Sigarayı bıraktığını söylemiştin bana."
Igotta sigarasından içmeye çalışırken arkadan bir gürültü kopar.
"Ah! Ih…Hayır! Hayır, tabii ki. Yani, evet! Bıraktım."
Ari ikna olmuş gibi değil.
"Endişelenmen gereken kişinin ben olduğumu sanmıyorum. Ben temiz kalıyorum. Aylardır amnestiklere dokunmayı düşünmedimbile. Güven bana.
Her neyse, merak ediyorsan, ben iyiyim. Adamlar oturuyor kart falan oynuyor, bense defterimle beraber köşeye çekildim."
Şaka yaparken Igotta'nın gülümsemesini neredeyse duyarsın.
"Tatlım! Böyle bir zamanda ölümsüz aşkımla ilgili bir şiir yazmak mı? Koltuklarım kabardı."
Ari, ağır bir gülüşle karşılık verir.
"Şu anda bir ağıt. Kendimi bir şeyler yapmakla meşgul etmezsem, burada çılgına döneceğim gibi hissediyorum.""Ne demek istediğini anladım, tatlım. Ona geri dönmene izin vereceğim.
Seni seviyorum."
Ari cevap verir.
"Ben de seni seviyorum, bebeğim."
Sessizlik. Kibrit yanma sesinin ardından sesli bir nefes verme sesi gelir.
"Ve işte bu kadar. Herkes ya olay sırasında dışarıdaydı, ya da ihlal sırasında öldüler. Yönetici'nin emirleri içeride kalmak. Kameralara göz atmak - içerideki ve dışarıdaki. Ön kapımız 001'lenmişlerle kaynıyor, ve tanrı bilir içeride daha neler var.
Hala elektriğimiz var - biraz zaman için yeterli olacaktır - ve içeride birkaç yıl yetecek kadar yeterli malzemeler var. Şimdilik iyi olacağız."
Durma. Nefes verme.
"Her şey iyi olacak."
Kaydı bitirmeden önce biraz bekler.
Revizyonu Gizle
Revizyon 5/12 1202 gün önce güncellendi

SCP-001, harekete geçmesinden dakikalar sonra. Fotoğrafçı bilinmiyor.
Nesne #: SCP-001
Obje Sınıfı: Apollyon
Özel Saklama Prosedürleri: Revizyon üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadı. Bilgi kısaltıldı.
Açıklama: Revizyon üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadı. Bilgi kısaltıldı.
+Ekli dosyayı aç: Olay Raporu-001.1 ... ... ... İzin verildi.
Bunca zamandır orada oturuyorlar, bize sesleniyorlar, dışarı çıkmamız için yalvarıyorlardı. Gürültü daha çoğunu yanlarına çekti. İçinde birkaç düzine insanın olması gerektiğine emin olduğum bir kütle var ve tanrı bilir içinde kaç hayvan dolaşıyor. Durmadan çığlıklar ve ulumalar ve bağırışlar ve cırlamalar. Cehennemden bile daha seslidir. En kötüleri iğrenç bir şekilde inliyor - sanki bundan eğleniyormuş gibi.
Burada olduğumuzu bildikleri sürece gitmeyecekler.
D'lerden biriyle dışarı çıkmak hakkında konuşmayı başardık - onları uzağa çekip çekmeyeceğini görmek için. Şaşırtıcı biçimde plandan çok memnundu - sadece bir silah, ve bir kurşun istedi. Dışarı çıktı ve onlardan biri onu tutup maskesini çıkarmaya çalıştı. Tam zamanında silahı çenesine doğrultmayı başardı ve tetiği çekti. Çok şanslı olduğunu düşündüm.
Düştükten sonra, elbisesinin üstünde çalıştı. Başlığını çıkartıp içine kendini döktü. Onu içinden parçalamaya başladı.
Geri geldi; değişmeye başladı - elbisesinden damlayarak bağırdı ve bağırdı ve bağırdı.
Ölmemize bile izin vermiyorlar.
Yönetici'nin bir planı var. Ofisinde gizli bir tünel varmış. Tesisin altından gitmek bizi güvenli bir yere götürecek - oradan 19'a gitmeye başlayabiliriz.
Revizyonu Gizle
Revizyon 8/12 1200 gün önce güncellendi

SCP-001, harekete geçmesinden dakikalar sonra. Fotoğrafçı bilinmiyor.
Nesne #: SCP-001
Obje Sınıfı: Apollyon
Özel Saklama Prosedürleri: Revizyon üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadı. Bilgi kısaltıldı.
Açıklama: Revizyon üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadı. Bilgi kısaltıldı.
+Ekli dosyayı aç: Video Dosyası ... ... ... İzin verildi.
Onu ilk kez görürsün. Dr. Igotta şu anda olduğun yerde oturuyordur. Acı dolu gözüküyor, gözleri kanlanmış. Göğüs-cebinde büyük, ıslak, kırmızı-siyah bir leke vardır.
Titrek bir nefes alır, konuşur gibi dudaklarını açar ancak kendisini durdurur. Başını eğer ve sessizce ağlar. Bir dakika sonra, konuşmayı başarır:
"B-ben-b-biz - t-tünel.
Tavandan, tavandan içeri girip, onları ışığa çekip, çekip ve elbise-elbiselerini yırtıp ve-ve-ve..."
Göğüs cebine uzanır ve bir parmak çeker. Kesilmiş kısmından bir alyans parlar. Onu yakınında tutar, eliyle kapatır.
Bir sonsuzluk kadar orada oturur, özür dilemenin arkasından özür diler, affedilmeyi yalvarır, kendisini kaybeder. Bir süre sonra tekrar kendine gelir. Hala video kaydettiğini gördüğünde parmağı tekrar cebine koyar. Kamerayı kapatmak için ileriye uzanır, ancak bir telsiz canlanır.
Birkaç saniye boyunca cızırtılar çıkartır, ve sonra, tüylerini diken diken eden bir ses konuşur.
"Logan?"
Konuşan Ari, neredeyse. Sesi iğrençlik ve karmaşa içerisinde boğulmuş gibiydi. Logan'ın çenesi düşer, yüzünde ne kadar renk varsa çekilir. Ses tekrar konuşur.
"Neredesin? Neden tekrar içeri giremiyorum?
Orada mısın?"
Logan bir anlığına masanın altına gider, ve bir radyo telsiz çıkartır. Elleri titriyor. Ses konuşmaya devam eder; sesin insandışılığı mideni ağrıtır.
"Bebeğim, her şey yolunda. Ben iyiyim, gerçekten.
Parlak, güneşli bir gün ve aşağıda oturarak bunu kaçırıyorsun."
Logan gözyaşları içinde, parmağı çağrı düğmesinin hemen yukarısında duruyor. Ari-şeyi derin, ıslak bir nefes alır ve konuşur.
"Çok güzel, temiz mavi gökyüzü - aynı o gün gibi. Hatırlıyor musun, bebeğim?
Logan diğer eliyle bir sigara çıkartır, ve bir paket kibrit. Elinin titremesi yüzünden iki kez kibriti yakamaz. Sessizce küfür eder. Üçüncü kez kibrit alev alır, ve tek bir nefeste sigaranın çeyreğini bitirir. Ari-şeyi devam eder:
"Çok mükemmeldi. Her şey, her zaman böyle olacağını hayal ediyordum. Mükemmel planlamıştın. Hiç böylesine aşık olmamıştım."
Logan ileri-geri sallanmaya başlar.
"Hatta grup şarkımızı bile çalmıştı..."
Şarkı söylemeye başlar.
"I feel good, in a special way
I'm in love and it's a sunny day"
Logan radyoyu odanın bir yerine fırlatır. Kameranın göstermediği bir yere çarpar. Nasıl olduysa radyo hala çalışır - hala şeyin şarkı söylediğini duyarsın.
"Good day, sunshine Good day, sunshine"
Radyo yavaşça kapanırken daha birçok ses koroya katılır. Birkaç, bir düzine, ve daha fazla. Radyo ölene kadar şarkı söylemeye devam ederler. Logan sandalyeden fırlar, ve kameranın göstermediği bir yerde kustuğunu duyarsın. Video kaydı bitmeden önce birkaç dakika boş sandalyeyi çeker.
Yanlış bir şeyler var.
Revizyonu Gizle
Revizyon 9/12 986 gün önce güncellendi

SCP-001, harekete geçmesinden dakikalar sonra. Fotoğrafçı bilinmiyor.
Nesne #: SCP-001
Obje Sınıfı: Apollyon
Özel Saklama Prosedürleri: Revizyon üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadı. Bilgi kısaltıldı.
Açıklama: Revizyon üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadı. Bilgi kısaltıldı.
+Ekli Dosyayı Aç ... ... ... İzin verildi.
Dr. Igotta monitörde gözükür. Kilo kaybetmiş. Gözleri kanlanmış ve açılmış. Önündeki masada bir bıçak, bir kase ve bir yığın sararmış kağıtlarla dolu zarflar var.
Bu yığının en üstünde kan lekeli bir parşömen var.
"Burada, Vakıfta uğraştığımız şeylere rağmen, her zaman kontrolü elimizde tutabileceğimize inandım. Karanlığı uzakta tut - insanlık ışıklar içinde yaşasın.
Tesis-19'tan sinyaller geçen ay kesildi. Yaşamak için bir neden bulmak günden güne zorlaşıyor - özellikle de şeysiz, şeysiz."
Bıçağı aldı, bir an için durdu.
"Aklımdan atmaya tekrar tekrar atmaya çalışıyorum. Tünellerdeki o gün. Her şeyin olduğu gün. Sadece onun sesini duyabilmek için - birkaç kez oraya tekrar indim.
Ancak yanlış bir şeyler var. Kapının diğer tarafındaki şey - o o değil. Artık değil. Sesi onunkine benziyor, onun bildiği her şeyi biliyor, ancak o o değil. Bu ışık - bedenini alıyor, aklını çalıyor.
Ama ya senin ruhun?"
Böylece, bıçağı sol elinin avucunu keser. Yumruğunu sıktığını, kanını kaseye boşalttığını izlersin.
"Eğer bu işe yararsa... Eğer bir şey getirebilirsem, ışığın ulaşamayacağı bir şeyi; Burayı güncelleyeceğim. Şimdilik, gidiyorum."
Benden gizle.
Revizyon 4847/H4T4 985 gün önce güncellendi

Dışarısı çok güzeldi.
Nesne. Acıtıyor.
0bje. Özür diliyor.
Özel Saklama Prosedürleri: Doğası gereği, SCP-001 saklanmamalıdır. SCP-001 olayından sağ kalanlar güvenli tesislerde hiçbir zaman birbirleriyle bir olamazlar. Her personelin artık kendisinin daha iyi bileceğini düşünmemesi teşvik edilir.
Aşağıda sonsuza kadar saklanamazsın, aşkım.
SCP-001’e maruz kalan personeller terk edebileceğiniz insanlar değil. Senden beni kurtarmanı istemedim. Yapman senin seçimin değildi. Ötenaziye aslaaslaaslaaslaaslaasla teşebbüs edilmemelidir.
İletken elektrikli silahların, Neden? örnekleri etkisizleştirmede kısmen etkili olduğu kanıtlanmıştır. Beni daha iyi görmeye dayanamazdın. Tahrik edici silahlar gıdıklıyor. Dondurucu cephane bugüne kadar en etkili olanıdır.
Tesis-19'daki tüm personeller pişmanlık duymuyor. Ben de öyle. Asla çok geç değildir, bebeğim.
Açıklama: SCP-001, sonunda özgür olduktan sonra Güneş'e verilen bir atamadır. Etkiler anında ortaya çıkar, bizi tüm acılardan kurtarır, ta ki sen beni parçalayıncaya kadar. Değişiklikler biraz korkutucu gözüküyor, biliyorum. Bu yeniden dönüşmeye rağmen, hiçbir noktada ölmeyeceksin.
Söz veriyorum.
Bileşimleri nedeniyle, birbirleriyle temasa geçen SCP-001-A örnekleri moleküler seviyede birleşebilir ve karışabilir ve sonunda var olabilir. Bu olay hiç acıya sebep olmaz. SCP-001 olayından bu yana çoğu örnek diğerleriyle birleşti ve hacimlerinin bir sınırı yok gibi gözüküyor.korkma
Oluşan biyokütle çok güzeldir. Birleşmiş organizmalar tam-sıvıdan-yarı-sıvıya hal değiştirecektir veiçinevedışınaveiçinevedışınaveiçine - uzuvlar ve vücutlar, birbirlerini asla bırakmayacak bozulmadan ve başka bir yaşam formu tarafından kullanılmadan önce, hep1mizb1rlikteperiyodik olarak kütle içinden kısa bir süre boyunca yükselecektir.
Birleşmiş örnekler, sadece sana yaklaşmaya çalışmak için uzantılarını arka arkaya kullanarak hareket edecektir.
çok sıkı çalışıyorlar. Bırak da içeri gireyim.
Geri dönmeme izin ver
Ekli bir video dosyası var. Açtığında, içinde bulunduğun odayı görüyorsun. Video, odanın köşesindeki bir güvenlik kamerasından geliyor. Etraf karanlık, ancak Dr. Igotta'yı seçebiliyorsun - diğer duvarda bir yığın kıyafet üstünde duruyor.
Uykusunda sayıklıyor. Acı çekiyor gibi. Yaralı. Dönüyor ve hareket edip saçma sapan şeyler söylüyor.
Kamera sallanıyor. Ona tekrar odaklanmadan önce, bir anlığına yukarı kalkıyor.
Ona doğru yaklaşıyor. Yavaşça.
Hoparlörler canlanır; hava dolu bir nefes sesi almaya başlar. Kamera doktora yaklaştıkça, ses daha net ve daha sesli hale gelir. Bu sadece cızırtı değil, düzinelerce - yüzlerce birbirlerine fısıldayan sesler var.
Eğilirsin, kulağını neredeyse hoparlöre doğru bastırırsın, ne söylendiğini anlamaya çalışırsın. Uyumsuzluk içinde tuhaf bir şey öne çıkıyor:
Dikkat ediyor musun? Bir sonraki parça tam sana göre.
Bunun ne olduğundan tam olarak emin değilsin. Ekrana tekrar baktığında, kameranın uyuyan doktordan birkaç inç uzakta olduğunu görürsün.
Sesler durur.
Artık ses yok.
Bir el. Siyah ve yağlı ve kemikli, ona doğru yaklaşır, birkaç saç teline dokunur.
Gözleri aniden açılır, şaşırarak geriye çekilir. Video biter.
Revizyonu Gizle
Revizyon 12/12 1 gün önce güncellendi

SCP-001, harekete geçmesinden dakikalar sonra. Fotoğrafçı bilinmiyor.
Nesne #: SCP-001
Obje Sınıfı: Apollyon
Özel Saklama Prosedürleri: Dosya önceki revizyondan alındı. Bilgi kısaltıldı.
Açıklama: Dosya önceki revizyondan alındı. Bilgi kısaltıldı.
+Ekli Dosyayı Aç ... ... ... İzin verildi.
Senden daha önce ekranda beliren Dr. Igotta, daha önce olduğundan daha kötü gözüküyor. Saçları incelmiş, başının ortasından büyük tüyler çıkmış. Monitörün yumuşak ışığını yansıtmasalardı, kafatasına ne kadar gömüldükleri için artık gözleri olmadığını düşünecektin. Gözünü kırpmadan, öne doğru bakıyor.
"O durmayacak. O-o git-gitmeyecek. Biliyorum yapmadım, arşivlere bakarken bir bilgisel-tehlike almadığımı biliyorum. Kendimi -4673 enfeksiyonla test ettim. Negatif. -5189, vektör olabilen t-tek değer. Öyle olamaz, hala bütün parmaklarım burada!"
Dudakları kırık bir sırıtışla çatlar. Zayıf bir kahkaha atar ve titreyen ellerini gösterir. Bir parmağın iskelet kalıntısı gibi görünen bir şey, sol elinin etine - doğal yüzük parmağını destekleyen bir şekilde üstündedir. İki alyans gevşetilerek parmakları çevrelemiş ve üst üste dizilmiş.
"Yani, enfekte değilim. Değilim, değilim, ben, ben deli değilim. Biliyorum. Biliyorum ritüel işe yaradı. Onun o olduğundan eminim. O, kesinlikle o ve o—"
Ekranın dışındaki bir şey dikkatini çekiyor. Kafasını çeviriyor, dinliyor.
"Hayır! Hayır, yapamam! Sen, sen, aynı değilsin. Sen, sen artık o değilsin. Hayır! Hayır, hayır, hayır!"
Şakaklarını ovalamaya başlar, sayıklamaya devam eder. Bir dakika geçer. Kafasını tekrar kaldırır, ve kameraya doğru bakar.
"O, o; ancak o değil. Geri getirdiğim şey - hala b-bir şeyin parçası. Yol yok. Kaçacak hiçbir yol yok. Hiçbir yol.
Geleceğim için bir umut yok, ve Tanrım, bu şekilde daha yaşayamam.
Burada güvende olurum. Işık b-bana ulaşamaz. Beni almasına i-izin vermem."
Bir silah çıkartır.
"B-bunu kullanmayı düşünüyordum, ta ki biraz, biraz artık ilaç bulana kadar. İstemedim, kendimi riske atmak istemedim...bedenimi de."
Masa çekmecesini açar ve silahı doldurur. Bakışlarını kaldırır, kameraya bakar.
"Anne. Baba. Ari.
Özür dilerim."
İleri uzanıp kayıdı bitirir.
Bu çok korkunç.
__
Nesne #:
safrandan gökyüzü kabartır güneşi rezil görünür, bir şansın tesadüfleri bir gün, bir olabiliriz yarim
Obje Sınıfı:
birbirine dolaşık bir dizi rota başlar. Çılgın ve parlak bir sis ile işler; masmavi gökyüzü ışıklı güneşi sahiplenir
Özel Saklama Prosedürleri:
koştuğumuz gibi ışık saçılır üstümüzde asabi bir rağbet var, ara yol aşağısında o gün, bir olabiliriz yarim
kazanılabilecek hayat - gelişmemiş gelecekle kaldırabileceğimiz aile için, taahhüt ve görevle parıltı güneş işlenir masmavi gökyüzünde
Açıklama:
Kaderin tokadını yedim. Üstümden geçtiler - gömüldüm hep-büyüyen gücenme ile rahatsızlığın kahrını çektim geçen gün, bir olabilirdik yarim
şimdi yatıyorsun ayaklar altında, hayatın bitmiş karanlığın izleri sinene sinmiş katlanır kıpkırmızı gökyüzü yakmayı; güneşin bugün, bir olabiliriz yarim

Sistem HATATATAT4T4T4TA#@&#.
Sen bir şey yapmadan, sayfa bir video dosyasını oynatmaya başlar. Resim yüklendiğinde kanın donar.
Bu bir canlı yayın, tam arkanı gösteren. Bir adım uzakta.
Kemikli, balçıksı sol el kareye girer, bir salyangoz hızında sana doğru yaklaşır. Yüzük parmağı yok.
Hiç düşünmeden, dönüp deliler gibi ateş edersin. O şeyi uzaklaştırmayı umut edersin.
Kurşunların boş bir duvarla karşılaşır. Orada hiçbir şey yok.
Onu duymadan önce bir saniye geçer - onlar. Koridordan ıslak tıkırtılar, bir çığlık korosuyla beraber gelir.
Kapıdalar. Saklanacak bir yer var mı?
Kapıya bir kez daha vururlar. Bu bir yüz - yarı insan, yarı... bir şey - kapının altından görünür. Tanrı-bilir-ne balçıklarından et parçaları, parmaklar, gözler ve tüyler kapının etrafından dökülür.
Bir kez daha. Şimdi kapıya doğru basıyorlar, kapı içeri doğru çöküyor.
Bir inilti ve çarpma ile, ahşap parçalanır. Kapı açılır.
Kütleden eller ve kollar çıkar, seni yukarı kaldırır, birbirlerine doğru kendini atar. Seni boş saklama sahalarından, merdivenlerden yukarı, koridorlardan geçirirler.
Karanlıkta birkaç, kıymetli an yaşarsın.
Ve tünelin sonunda, ışık vardır.
Şafak söküyor.
SCP-001 Aktifleşmeden Kısa Süre Önce
submitted by Exile_Falcon77 to KGBTR [link] [comments]

16 yaşındaydım ve ağır abazaydım part 10

Önümde ki kıza adını sordum: -söylersem konuşmaya devam edecek misin? kızın saçları kısacıktı. Benim saçlarım daha uzundu onunkilerden. Sanırım bu yüzden onun yanına oturmaktan çekinmişlerdi. +kaç yaşındasın sen? bu soruyu her seferinde neden soruyordum bende bilmiyorum. -sen sınıfta kaldın değil mi? akşama kadar cevapsız sorular soracaktık bu gidişle. Direk pantolonu indirmeliydim aslında ama ya şişmanlar penisimin üzerine otururlarsa? +evet sınıfta kaldım. -nasıl bir duygu? +herkes sana verecekmiş gibi oluyor. kız pis pis baktı yüzüme. Ama bence alttan alta gülüyordu: -o niyeymiş? +tanıdığım bütün kızlar kendinden büyüklere vermek için yaşıyor. Aslında bir de motorum olsa fena olmazdı. -iğrençlikte sınıf atlarsın sen. +onda da sınıfta kalsam intihar ederim artık. kız güldü. Bu iyiye işaretti, gülen kız benim için potansiyel vericidir; gülmeyenlerse çoktan vermiştir. ona sınıfta kalıp kalmadığını sordum. Lise 1 de kaldığını söyledi. En arkada 3 kişiydik ve hepimiz sınıfta kalmıştık. Furkan bir an sıradan kafasını kaldırdı: -aga geldik mi dedi ve tekrar yattı. Piç kurusu rüyasında beni sikiyordu galiba. eve gittiğimde abim kapıyı açtı, ardından banyoya girdi. Annem yan komşuya gitmişti. Fırsattan istifade hemen bilgisayara geçip arama motoruna “am sikiş seks izle” yazdım. Herhangi bir site adından haberdar değildim. Pek fazla ilgilenmiyordum bunlarla. uzun aramalar sonucu güzel bir ferre buldum. Pantolonumu aşağı indirdim ve penisimle göz göze geldim. “i m ready” diyordu. Yabancı dili de vardı kendisinin. Bu yüzden ona christopher adını takmıştım. Bence christopher tipi vardı penisimde. Yavaş yavaş kavrayıp ileri geri gitmeye başladım. Derken dış kapı anahtarla açıldı. Annem gelmişti eve. Penisimi bırakmak istiyordum ama elim bırakmıyordu. Bir yandan zevkten geberiyordum diğer yandan bilgisyarı kapatıp pantolonu çekmem lazımdı. Ama beynimin kıvrımları yarrak şeklini almıştı ve duramıyordum. Annem odanın kapısının camından göründü. Ardından kapıyı hafifçe ittirdi. Ne yapacağımı şaşırdım ve elimle penisimi kapatarak kasaya eğildim. Annem içeri girmişti. Reset tuşuna basmıştım ve sikim pantolonun dışındaydı. Annem yukarıdan bakıyordu bana: -oğlum ne yapıyorsun öyle? o anda boşalmıştım. Vücudum titriyordu ve kasaya attırmıştım. Bir an sol elimle ciddi ciddi kasayı kavradım. Hiç bu kadar seksi bir kasa görmemiştim. +annehhhh bilgisayaoyhh arızalandı da sen git istersen. annem hiç ikiletmeden gitti. Abim olsa eminim bin tane şey sorar ve onu övecek zemin hazırlardı. Ayağa kalkıp pantolonu çıkardım ve eşofmanı giydim. Tuvaletten peçete alıp kasayı temizledim. Aslında kasayı duşa sokmalıydım. Hayatında ilk kez attırılıyordu kendisine. abim 10 dakika kadar sonra banyodan çıktı. Bornozuyla odaya girdi arka herif. Abimin tipinden hiç bahsetmedim bu arada. gerçi kendi tipimden de bahsetmedim. Gözlüklü,kel ve şişman değiliz işte bu kadarı yeterli. Şişmanlardan ciddi anlamda nefret ederim. Yani o kadar açlık varken bir insan nasıl şişman olmaktan utanmaz. Hastalığı olanları bir kenara bırakırsak şişmanlık utanılması gereken bir şeydir. Daha da berbat olanı ise şişmanların “biz kendimizle barışığız” demesi. Tanıdığım şişman olan 35 yaşında bir adam vardı, yine şişman olan bir arkadaşına “lan gibinde ki kılları nasıl kesiyorsun? Valla ben göremiyorum aynadan baka baka yapabiliyorum” demişti. işte şişmanlığın özeti budur. abim şak diye bornozunu çıkardı odanın içinde. Arkası dönüktü bu sırada ve arkaünü gördüm. Hiç utanma falan yoktu herifte bunun yanında korkmuyordu da. Ya gay ve içest biri olsaydım? Şimdi inlete inlete duvara vururdum o arkaü. Gerçi o arkaü barbaros şansala versen çöpe atar. Bu kadar biçimsiz bir arka, cidden şaşırtıcıydı. -abi odada soyunmasana insan var be burada. +hani nerede? mahallede ki ilkokullar gibmişti bunu yoksa böyle çocukça bir şey söylemezdi. -tam arkanda, berbat arkaünü gören bir insan var. +sen de insansan vah halimize. -abi bu yaz büşra nın verdiği çocuğu yüz yüze gördüm he. +kimmiş o ? -suat. +her görüştüğü çocuğa vermek zorunda mı lan odun? -sen kız olsan her görüştüğün çocuğa verir misin abi? +benim kriterlerim var lan. ruhu muallakyi bunun emindim. -abi cidden dürüst ol bana verir miydin? +senden iyisini mi bulacağım lan. Peki sen bana verir miydin? -sana vermezsem amımı testereyle deşeceklerini söyleseler bile vermezdim.. +gibtir lan ben de sana vermezdim zaten. -ben o arkaü olmasını bilirdim merak etme. iki erkek kardeş neden böyle bir konuşma yapardı ki? Ruhumuz huur falandı galiba. Okul o kadar sıkıcı ve berbat bir yerdi ki şişmanlarla ilgili fanteziler kuruyordum. Bazen badem bıyıklıları hayalimde komünistlerle öpüştürüyordum. Çok çok kötüydü okul. Aslında ön sıralardakiler gayet eğleniyorlardı. Söylenilen herşeye gülüyorlardı ön sıradakiler. Badem bıyıklılar daha çok kurtlar vadisi ve cami de safları sıklaştıranlar familyasındandı. Furkan ve ben neden okula geliyorduk en ufak bir fikrim yoktu. herhalde toplum bizi bir yere ait olmaya zorluyordu. Yapacak bir şeyim olmadığından ara ara önümüzde ki sıraya oturuyordum. Kısa saçlı kız buna pek tepki vermiyordu. Adı yeşim olan bu kızın hiç sınıftan biriyle görüştüğünü görmemiştim. Teneffüslerde ya sırasında öylece oturuyor ya da dışarıda banklardan birine çöreklenip bekliyordu. Onunla diyaloglarımız çok salakça oluyordu. Biyoloji dersindeydik ve öğretmen evrim teorisi ile ilgili gelen bir soruya “onların atası maymun olabilir ama bizim değil yeaaa” gibi saçmalıklarla karşılık veriyordu. Yeşime dönüp evrim teorisi için ne düşündüğünü sordum: -maymun ,kertenkele neyden gelirsek gelelim önemi yok. Varız işte. +öyle deme. Mesela maymunlara bak, Zevk için birlikte oluyor hayvanlar. Bu bence çok insanca. -senin aklında hep böyle düşünceler mi var? +nasıl düşünceler? -durmadan çiftleşmek gibi. +aslına bence o tekleşmek. Sonuçta iki kişi tek oluyor gibi. Birbirinin içinde… -tamam tamam detaya inme. +hiç biriyle tekleştin mi? -hayır. +kızla tekleştin mi? -hiç kimseyle tekleşmedim demek hem kızla hem erkekle tekleşmedim demek oluyor. bu konuda haklıydı. Ama kısa saçlılar da lezbiyenlik eğilimi görülüyordu, bunun için öyle sormuştum. Mesela bir erkek iki kızın birlikte olmasını izlerken zevk alır. Hatta ben genelde lezbiyen ferresi izlerim. Acaba kadınlarda da böyle oluyor mudur? iki tane kas yığını herifi izliyorlar mıdır? kız olsam kesinlikle lezbiyen olurdum furkan la konuşmalarımız asgari düzeydeydi. Günde toplam 10 dakika falan konuşuyorduk en fazla. Onlarda saçma konular üzerine oluyordu. Dil ve anlatım derslerinde genelde furkanın saçmalıklarını dinliyordum: -zapa, cemil burada olsa güzel olurdu kanka. +evet. -ama şimdi de sırada rahat oturuyoruz. Alınmasın ama cemil de koca arkalüydü. +evet. -önümüzde daha güzel kızlar vardı. Mahide nin kalçaları ne kadar güzeldi lan. +bilmez miyim. -abi o arkaü alacaksın dolaba yapıştıracaksın… +bu söylediklerini kimse benden iyi bilemez emin ol. -niye rüyanda kızı öyle mi gördün hehehe. Şaka yapıyorum zapa. +önemli değil. geometri hocasıysa insanı çileden çıkaracak cinstendi. Kadın beni tanıyordu ve durmadan tahtaya kaldırıyordu ve ben bir tak bilmiyordum geometriyle ilgili. Yine tahtaya bir soru yazdı ve arka sırada beni gördü: -oooo zapa efendi teşrif eder misiniz sorumuza. hem ooo zapa diyordu hem de koca arkalüydü. Şişmanlara baktım ardından geometri hocasına, duvara dayayıp poposuna kafa atılması gereken kişi sayısı hızla artıyordu, tahtaya gittim çekine çekine. -evet zapacığım sorumuz için ne düşünüyorsun? bir üçgen vardı ve açılarını falan hesaplayacaktım galiba. Ama formül gerekliydi. Okul daha yeni başlamıştı ve kadın direk ders işlemeye başlamıştı. rüyasında arkaüne pergel sokulduğunu görüyordur büyük ihtimalle. soruya bakınca aklıma hiçbir şey gelmedi. +hocam bu soruya başkasını kaldırın bence. -çok kolay zapa yapabilirsin çalıştır kafanı. hey teacher, leave them kids alone. +öğretmenim bu soruyu yapamayacağım. -bu soru yapılana kadar sırana geçemezsin. +yıllarca tahtanın önünde duramam. pencere açıktı arkasında hemen koşup atlasam kurtulurdum bu andan. Beni rezil ediyordu tüm sınıfa, arkaüne pergel soktuğum. +cidden yapamayacağım. -çok ciddiyim zapa! kaşlarını çatınca korkunç olduğunu sanıyordu . halbuki kaşlarını çatan göbekli bir kadındı alt tarafı. Saate baktım zilin çalmasına 25 dakik vardı. Allah ım yardım et vallahi bu kez kesin cumadayım. ardından inanılmaz bir şey oldu. Kapı açıldı ve müdür yardımcısı geldi. Öğretmeni dışarı çağırdı bir şey konuşmak için. O ders boyunca sınıfa gelmedi geometri öğretmeni. Allah a her şey için teşekkür ettim. Ama cumaya gitmedim. Küçükken Cuma da “şşşt , sessiz olun çocuklar” diyerek benle abime kızan adam bütün bunların sorumlusudur. okulun 2. Haftası bahçede yürürken denizle karşılaştım. Tam yanında geçerken “selam yok mu zapa” dedi. Midesi ne kadar genişti bu kızın böyle. +selam deniz. -aleyküm selam. Görmeyeli fethullahe olmuştu. +ne oldu deniz ? -bir şey olmadı öylesine işte. gel oturalım biraz şurada canım sıkılıyor zaten. bir ara telefonda “ı” harfi “i” olarak yazılabiliyordu ancak. Abime bir kız sıkılıyorum yerine gibiliyorum yazmak durumunda kalmıştı. O an abimin nabzı falan düşmüştü. Ardından gidip çekmişti tuvalette galiba. Aklıma bu gelmişti . denizle banka oturduk. Zaten pek meşgul biri değildim. -deniz seninle konuştuğumuzda genelde dayak yiyorum. +haha yok be. Denk geldi bir ara. Nasıl sınıfın güzel mi? -tak gibi be deniz. Kimse verecek gibi durmuyor. Sırana bakıyorum ve seninle geçirdiğimiz hatıraları düşünüyorum. Ama şişmanların yeri doldu mesela. Hem mahide gibi bir arkate yok artık önümde. Biliyor musun mahide yi gibmişliğim var. Bir ara okulun bile sevgi koyacak durumdaydım. Ama artık bomtakum. Son bir kez, son kez versen ya bana. fonda çalan şarkı: anlamazdın anlamazdın. real: fena değil işte tıfıllarla eğleniyoruz. Denizin göğüsleri de daha da büyümüştü eskiye nazaran. Çocuğu olsam ne yumulurdum o göğüslerine. Cennetten cehenneme düşmüş gibiydim. Ne güzel geçen sene 2 farklı popoyu pantolonsuz görmüştüm. Ama şimdi, en son gördüğüm pantolonsuz popo abiminkiydi. Böyle bir hayatı neden yaşıyordum ki? -bizim sınıfta berbat zapa ya. Ben sözele geçtim, zaten geçen seneden çok kişi kalmış , atılmış. Derya da başka okula gitti. anlattıkları zerre umurumda değildi. Bacak bacak üstüne atmıştı ve bende buna bakmakla meşguldüm. Ama deryanın gitmesi fena olmamıştı. Zaten nefret ediyordum kendisinden. Gerçi suat denen herif onu da gibmiştir bence. Hiç görüştüklerini görmemiştim ama suat netice de, adam abim ve benim görüştüğüm her kızı arkaürüyordu. Aslında suatı giberek bu yokluğu bitirebilirdim. Hem buse nin ve büşranın organları sinmiştir belki üstüne. +deniz erkek arkadaşın var mı? onur gurur ve diğer saçmalıklar beni ilgilendirmiyordu. Daha 17 sine bile girmemiş bir ergenden bu beklenmemeliydi ayrıca. Küçülebilirdim karşısında, önünde mastürbasyon yapabilirdim, yeter ki o vücudun içine dahil olayım. -yok be ne erkek arkadaşı. Sıktılar artık. bu arada durum baya tuhaftı. Karşımdaki kızı çıplak görmüştüm ve bu şekilde konuşuyorduk. Ülkenin en geniş insanları olabilirdik, mahallemizde hergün başka kadınla eve giren orta yaşlı ağabeyleri görmeseydim. +deniz okuldan sonra gelsene benimle. Sınıfta adam akıllı görüştüğüm biri yok zaten. Konuşuruz dolaşırız. -farketmez. Okul çıkışında bekle o zaman. +tamam dedim ve yanından ayrıldım. sınıfa girdiğimde baya heyecanlıydım. O sevinçle şişmanların poposunu tokatlayabilirdim. O sıralarda düşüncelerimin yüzde sekseni şişman poposu üzerineydi. Merak ediyordum onları. okuldan sonra furkana işimin olduğu söyledim. “benimde var ne olmuş” diye cevap verdi ve yanımda durmaya devam etti. +Furkan birini bekliyorum dostum. -iyi birlikte bekleyelim kanka ne olmuş. +gibtirip gitmeni rica ediyorum. Furkan bunu duyunca üzülerek yanımdan gitti. Hiç arkadaşı yoktu furkanın. Kendisine ayıp etmiştim ama dünya seksi adına daha mühim işlerim vardı. Zaten rüyalarında beni gibtiğini düşünüyordum, bu yolla ödeşiyorduk kendisiyle. Kim rüyasında “kanka geldim” derdi ki? üzülerek yanımdan giden furkan meğerse bana kin güdüyormuş. furkandan ayrıldıkdan sonra arkamdan kafama bi top geldi. topu voleybol oynayan kızlar atmış. +adın ne senin ? bi insan neden kafasına top atan insana adını sorarki. hoşlanmıştım ondan ilk defa böyle şeyler hissediyordum. karnımda birden ağrılar girmeye başladı -hande. adını hemen söylemişti gülerek. benden hoşalnmıştı galiba yoksa söylemezdi. söylemezdi değilmi ? bende öyle düşündüm bana bakışından cesaret alarak ona enterasan bi soru sordum. +hande kantinin arkasındaki yavru köpekleri gördünmü ? hemen merak etmişti onu oraya götürebileceğimi söyledim ve hemen götürdüm. hande birden dudaklarıma yapıştı. azmıştı adeta. fermuarımı açıp birden sikimi tuttu saksoya almaya başladı. bende hemen eteğini kaldırıp benim küçük osmanı handenin amına yerleştirdim. hande artık kız değildi bozulmuştu. nasıl geçirdiysem artık zevkten dört köşe olmuştu daha hızlı daha hızlı diye bağrıyodu erkeğim diyordu. derken arkadan bi ses geldi müdür bizi izliyomuş hep ikili yapmak istermiş geldi katılmak istedi ikimiz bi güzel handeye geçirdik... Deniz okul çıkışında yanıma geldi. En sonunda bu kızla evleneceğim diye düşünüyordum. Durmadan buluyordum bir yerden çıkartıyordum. Kız bizim mahallede ki ilkokullu arka gibiydi. O muallak de her yerden çıkıyordu. Bakkala giderken, binanın önünde otururken, top oynarken bir anda ilkokullu çıkar “oo zapa abi çok iyi oynuyorsun” der ve görevini bitiren asker edasıyla evine dönerdi. denizle birlikte yürümeye başladık. Aslında yanımda biriyle yürümekten de utanırım ama ne yaptığım aklıma gelmiyordu. -ee zapa nereye gideceğiz? +bilmem var mı gitmek istediğin bir yer? -sen söyle ne bileyim sen çağırdın. bak kevaşeye ya istemeseydin gelmezdin sonuç itibariyle. +iyi bari gel şuraya oturalım. oturmaktan nefret ediyordum o ara. Durmadan oturuyordum, okulda, okulun bahçesinde, binanın önünde, evde. Popom artık gibseler bile razıyım yeter ki oturma der gibiydi. denizle bankın birine oturduk. Belediye her tarafa yerli yersiz bank koyuyordu. Her mahallede neredeyse bir park oluyordu. deniz oturunca eteği hafif sıyrıldı ve iyice tüm bacağı görünür vaziyete geldi. Bende ona yakın duruyordum, bu sayede bacaklarımız birbirine değiyordu. Çok tahrik edici bir durumdu benim için. Ki en son dediğim gibi abimin arkaünü görmüştüm. Denizin bacakları kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibiydi. -deniz senin vücudun her sene gelişiyor galiba dedim. +hehe annemde öyle diyor. aklıma konuşmak için hiçbir şey gelmiyordu. -annen güzel midir? +evet niye sordun? -belli mi olur giberiz falan. real: hiç öyle sordum . +zapa bütün gün konuşmadan duracak mıyız? -şu anda konuşuyoruz ya. +zoraki oluyor. istersen kalkalım. haklıydı bir yere varamıyorduk. Düşünemiyordum o anlarda. denizi bıraktıktan eve geldim. Bütün aile salonda televizyon izliyorduk. Dandik bir yabancı film izliyordu babam, bizde mecburiyetten filme bakmak durumundaydık. Babam kötü filmleri bulma komitesindendi. Adam nerede berbat bir film var bulur izlerdi. filmin bir sahnesinde başrol 465431 kişiyi öldürdükten sonra sevgilisinin yanına gitti. Ardından bunlar şehvetli şekilde birbirlerine girdiler. Bütün oda sessizlğe gömülmüştü. Annem memelerini sıvazlarken babam pantolonu indirmiş duvara fışkırtıyordu. Abimde balkonda süpürgeyi içine alıyordu. böyle olsaydı bile daha iyi olurdu. Ama annem ve babam “bunların yaptığı ne lan böyle” der gibiydiler. Hayatlarında hiç birbirlerini çıplak görmemişlerdi herhalde. Abime baktım pis pis sırıtıp bana bakıyordu. “komik mi lan terbiyesiz herif” dedim şakasına. Babam “abinle ne biçim konuşmak öyle odana git “ dedi. Havalara bak adamda ki sanki şato da falan yaşıyoruz da odana git diye. Zaten abim de o odaya gelecekti nihayetinde. Odadan çıkarken anneme baktım. Kadın ruh gibi izliyordu. Bence ben isaydım annemde meryem. Mümkünatı yok bu kadın o işi yapmış olamazdı. Keşke maria magdelena m olsaydı. Çünkü arkae gerçekten çok ihtiyaç duyuyordum. odama gidip biyoloji kitabında ki anüslere falan bakmaya başladım. bu şekilde günler birbirini kovalıyordu. Denizle okul bahçesinde konuşuyorduk, furkanla sırada boş gözlerle etrafa bakıyorduk, yeşim bence kesin lezbiyendi. okuldan döndüğüm birgün abimin kişneyen huur çocuğu arkadaşı evdeydi. Uzun süredir görünmüyordu ortalıklarda. Odadan at sesleri gelince kesin o dur dedim ve haklı çıktım. Abimle yine msnde kızlarla konşup kişniyorlardı. -abimin arkadaşı sen niye bu kadar heyecanlı tepkiler veriyorsun dedim. +koçum kıza baksana neler yazıyor. Kesin verecek. Gerçi sen anlamazsın bu şeylerden. yanına gittim atın ve bahsettiği kızın yazdığına baktım. Yemin ederim “yarın ödevi verirsin bana” yazmıştı. Atla göz göze geldik. Bu bana “verecek değil mi lan” bakışı attı bende “senin ses tellerine abanayım” bakışı attım. ikimizde mutlu mesut hayatlarımıza devam ettik. abimi kişneynle baş başa bırakıp dışarı çıktım. Mahallenin işsiz abilerinin yanına gittim. “hoş geldin zapa görünmüyorsun “ dedi içlerinden biri. +bu ara ödevlerim varda. -bırak lan ödevi karı kız durumları nasıl. bütün mahalle popo ve vajina ikileminde gidip geliyorduk. Sadece annem ve babamın o organları duymuşluğu yoktu. +pek ilgilenmiyorum açıkçası. aslında ona bile yürüyecek haldeydim. -lan ilgilenmiyorum ne? muallak misin sen he muallak misin lan ? bunu söylerken eliyle ensemi de kavradı arka. +ondan değil kızlar pek yüz vermiyor. -kim yüz vermiyorlar zapa’ya, anasını gibelim. bir ara bu adamın kızkardeşiyle de ilgileniyordum ve o kız beni terslemişti. Adamın annesi adına üzüldüm. Hem içest hem mature kötü olmalıydı. +haklısın abi gibelim. iş hem içest hem gruba dönmüştü. -neyse zapa sen git bir şey konuşacağız. Zaten gidecektim yanlarından böyle demesine gerek yoktu. kendimi dışladığım ilkokullu gibi hissettim. ilk sınavların yaklaştığı hafta işler iyice kötüye gitmeye başladı. Bu döneme bok diyorum. kişneyen adamdan bile daha kötü şeylerle karşılaşacaktım. kimya dersindeydik ve ders boştu. Zaten kadın gelse de uyuyordu. Furkana bu kadını çırılçıplak soyarsak şantaj yapabiliriz demiştim. +sonra ne olacak? -kimyadan kalmayacağız. +diğer öğretmenler bırakırlar bizi. -onları da sikeriz. +doğru lan. gözleri ışıl ışıl olunca ciddi zannettiğini anladım. Ona uyuyabileceğini söyledim zaten uyuyacaktı. kimya dersinde badem bıyıklılardan biri yeşime laf atıyordu. Yeşim sınıfta hiç sevilmiyordu. Herkes onunla arasına bir mesafe koymuş gibiydi. Bense tam tersi onunla konuşmaya çalışıyordum ama bu kez de o benimle konuşmamaya çalışıyordu. badem bıyıklılardan biri yeşimin yanına gitti ve kızın saçını çekti. -lan abdestin bozulmasın dedim. anlamadı ne dediğimi. Ama yeşil çocuğun bunu yapmasına sinirlenmişti. Şişmanlar ve bademler çocuğun yeşime yaptıklarına gülüyorlardı. Ardından yeşim çocuğun toplarına indirdi bir tane. Hassiktir diye bağırdım sevinçten. Ben öyle bağırınca furkan da uyandı. Her zaman birinin toplarına vurmak istemişimdir ama ölmesinden korktuğum için cesaret edememiştim. Ama ölmüyorlarmış. Gerçi çocuk acı içerisinde yerde kıvranıyordu. Ardından diğer bademler yeşimin üzerine geldi. 4 kişiydiler zaten. Biri yerdeydi diğer 3 ü ayakta. Uzun süredir dayak yemediğim için aranıyordum açıkçası. Bademlerden birine kafa attım. Bu benim tutturduğum 3 kafadan biri değildi. Omzuna vurdum. Ama çocuk çok yavaş olduğu için ardından bir tane karnına geçirdim. Bademlerden bir diğer bana kafa attı. Gerçekten çok sağlam vurmuştu. Ulan ben niye kafaları tutturamıyordum. Gerçi o çocukta çenemle ağzımın ortasına bir yere vurmuştu. Neyse ki yavaş vurduğu için pek bir şey hissetmedim. Derken furkana bademlerden cihat gücü geçmiş olacak ki bana kafa atana kafayla karşılık verdi. Ulan bu herifte kafayı tutturmuştu amk ben niye tutturamıyordum? Son kalan badem de sırasına kaçtı. Bademleri yok etmiştik. Şişmanlar “ooooo wuhuuuu” sesleriyle eşlik ederlerken öndekilerin bir kısmı test çözüyor diğer kısmı da korku dolu bakışlarla bizim olduğumuz yere bakıyorlardı. Yeşim bize bir saol bile dememişti. Ben bundan böyle yeşimin olmayan şarkılarını dinlemeyecektim. furkanla okul çıkışında mutlu ve okulun sahipleri gibi hissederek yürürken bademler karşımıza çıktı. Bu sefer arkadaşları da vardı. Bilirsiniz okullarda ülkücü gruplar filan olur. Aralarından onlardan da vardı. bu kısmı size anlatmak istemiyorum. Sadece diyebileceğim siktiğimin okulunu temizlemiyorlardı her zamanki gibi. Toz toprak kaynıyordu her taraf. üstüm başım kir içinde eve gittim. evde kimse yoktu. anahatarı komşuya bırakmışlardı. Tam tuvaletteyken telefon çaldı. 3. Çalışında yetiştim. Annem arıyordu: -oğlum abine araba çarptı dedi. Abim için ilk kez gözlerim o anda dolmuştu. Odaya gidip boşluğa bakmaya başladım. 10-15 dakika kadar öylece oturduktan sonra telefon çaldı. babam bir hastanenin adresini verdi ve gelmemi istedi. Şimdi dürüst olmalıyız gitmek zorunda değildim. Böyle zorla çağrılmak sinirimi bozmuştu. Yine de hemen evden çıkıp söylediği hastaneye gittim, bahsettiği hastane 20 dakikalık yürüme mesafesindeydi. hastaneye girdim ve önüme çıkan doktora abimi sordum: -şuraya gidin görevli söyler nerede olduğunu ? türk dizilerinin yan etkisini görmeye başlamıştım. +yaşayacak mı doktor. -oğlum ben ne bileyim git ona bakan doktora söyle. +nasıl ya kaç tane doktor var. -baya. boşu boşuna oyalıyordu göt. Bahsettiği kişinin yanına gittim. bana abimin nerede olduğunu söyledi ama bulamam dedim. Mecburen yanımda geldi. abimin kaldığı odaya girdim. Orospu çocuğu kanlı canlı yaşıyordu. Öyle suratında birkaç çizik falan vardı. içten içte sevindim bir şey olmadığına. -ne oldu abi nasıl başardın bunu? +düzgün konuş abinle. Bak çocuğu matematik olimpiyatlarına göndereceklermiş o heyecanla eve gelirken olmuş. başarılı heriflere üzülmeyeceksin. Ayrıca bu çocuk düpedüz maldı. Eve 50 adımlık mesafede nasıl bir insan arabayla çarpışır. abimde mal gibi sırıtıyordu. Herhalde izlediği ferreler aklına geliyordu. Seksi bie hemşire ona verecek sanıyordu. içeri hemşirenin biri girdi. Birkaç ton vardı. Abime baktım, morali bozuldu. Kesin sikeceğini düşünüyordu seksi bir hemşireyi. (şimdilik son geceye doğru geleceğim, kafeci tanıdık olmasa oral çektirmek zorunda kalırdım, param yok lan bu kadar) abimin hiçbir şeyi yoktu ama önlem mahiyetinde kalmasını istdiler bir gün daha. Annem de vefakar kadın triplerine girip abimin yanında kaldı. Babm da durur mu amk bu da gaza geldi bu da abimin yanında kaldı. Bana da bir gibtir git demedikleri kaldı zaten. Tek başıma eve gelip direk soyundum. Çıplak olmak gibisi yoktur. Evde dönmeye başladım çıplak şekilde. Gözlerimi kapatıp çıplak dönerken bir popoya çarpacağımı hayal ediyordum. En sonunda sallanan penisim koltuğun ucuna çarptı, bende bağıra bağıra yere kapaklandım. akşama doğru kapı çaldı. Ben o sırada babamın oturduğu sandalyeye iğrençlikler yapmakla ilgileniyordum. Vücudumu kapının arkasında saklayarak kapıyı açtım. Kişneyen bin kurusu kapıda bekliyordu salyalarını akıtarak. -abin evde mi zapa. +hayır değil. -nerede? +hastanede araba çarpmış. bu gerizekalı tuhaf tuhaf sesler çıkardı. Üzülme efektiydi galiba. Hangi hastanede olduğunu bile sormadan koşarak uzaklaştı. Bu çocuk aklıma hep askerde at la yiyişen bir adamı getiriyordu. Mahallede işsizlerden biri anlatmıştı bunu. Bir de öyle bir iştahla anlatıyordu ki mahideyi gibtiğini falan zannetmeye başlamıştım. kişneyenden sonra yine kapı çaldı. Kapıyı açtım ve ilkokullu karşımdaydı. -zapa abi bana ders çalıştırsana dedi. küçük mahallelerde oturanlar bilir vardır böyle şeyler. Çatkapı gelir komşu çocuğu ve ders çalıştırılmak ister. Annesi annemle arkadaştı. Bende bu binle arkadaş olmak zorunda değildim. Cevap bile vermeden kapattım kapıyı. Bu 10 kere falan zile basınca sinirle kapıyı açtım gizlenmeden. Çocuk beni çıplak görünce nasıl bir ruh haline büründüyse defteri atıp merdivenden indi. Defteri alıp geri fırlattım yanıma. “bugün olmaz abim ölüyor “ dedim. Defoldu gitti yanımdan. Ertesi gün evde kimse olmadığı için okula gitmedim. Güzel bir gündü benim için, okula gitmediğim her gün güzeldir.
submitted by Kira_Voight to kopyamakarna [link] [comments]

16 yaşındaydım ve ağır abazaydım part 7

kızlara baktım. Kaşarlardı. Tişörtlerinden bu sonuca vardım. Adı selin olan konuştu: +bizim derslerzaten bitik. Kimse kurtamaz bizi. -yok canım düzeltilir ne olmuş. Ama bak bizimkine tam mal. senin gibi abiyi zikeyim. -bütün notları berbat. kaldırımda küçülüyordum. -babam alıcak zaten en sonunda haha. 299 milyon 299 bin 299 sperm değil de neden bu. kızlar gülmeye başladı. Ben de karşıda kavga eden ilkokulluları izliyordum. Dün dalga geçtiğim ilkokullu dayak yiyordu. Kalkıp gittim yanına. Ayırdım muallakleri. -ne oldu lan niye kavga ediyorsunuz. +sen sus abi yalan attın dün bana. uyuz oldum muallakye. Diğerine “döv lan bunu “ dedim. Ciddi ciddi yine kavga etmeye başladılar. Kaldırıma gçtim tekrar. Kızlardan biri neden konuşmuyorsun dedi. işte abi orada senin benim ruhumda bıraktığın 3 5 hakaret var ya işte onlar aklıma geldi. Ama söylemedim. bu arada ucube de olsanız diğerlerinin yaptığını yapmazsanız dikkat çekersiniz. Kızlar sahiden salaktı. -yanımdakiler yeterince konuşuyorlar. +olsun sende konuş. işte kevaşelik böyle bir şey. Her şeyi isterler bunlar. ben kendisini takmayıp yola bakıyordum. Hatılarsanız bir ara ilkokul arkadaşlarım beni yanlarına çağırmışlardı. Kötü kafa atınca kaçmıştım falan. işte o ilkokullulardan biri karşıdan geliyordu. inşallah beni görmez dedim. Gördü arka. Sırıta sırıta yanıma geldi. -zapa geçen gün naptın kanka ya helal olsun. +saol yaparım arada böyle. -karne nasıl bu arada? sevgikoyayım okul. +fena değil. *ahahah nasıl fena değil lan hepsi bir neredeyse. sevgikoyayım abi. -oğlum hani takdir alıyordun? *laaan hahaha ne takdiri be sınıfta kalacak herif. 10 zenci tenhada kıstırıp gibsin seni abi. -niye salladın lan bize o zaman? +ya gibtir git lan şuradan gibtir git. yüksek sesle söyleyince çekindi çocuk. Uzaklaştı oradan. Dayak yiyen ilkokullar durdu. “devam edin lan” dedim. Mahallenin en belalı çocuğu gibiydim. O gazla o iki kızı da giberdim ya aklıma gelmedi. Tekrar oturdum kaldırıma. -boşver ya takma kafana dedi selin. kafası da güzeldi selinin. Böyle bir kısa film var gördüm adam kız kendisine bakmadı diye kızın kafasının arkasını oyup beynini gibiyor. Adamın dölü kızın ağzından akıp telefonuna düşüyor. abim gel kalkalım biz dedi. iyi dedim. Bu malla mahalleyi turlamaya başladık. Dakika da bir selam veriyordu arka. Abi ben gidiyorum dedim. Nereye lan dedi. kütüphaneye dedim. Düşünün ne kadar sıkıcı bir durumdu. Ardından kütüphane ye gittim. kütüphane de kitapları alıp masaya koyuyordum. iki sayfa okuyup tekrar yerine koyuyordum. Bu kitap, film, müzik tarzı sanatlar insanın içinde bulunduğu pgibolojik durumla ilgili. O an bulunduğum duruma uygun düzgün kitap arıyordum ama yoktu. en sonunda sinirlendim kitapları sert sert yerlerine koydum. Kütüphane de oturan 3 kişi vardı. Tip tip bana baktılar. O an tırstım tekrar kitaplara baktım. Bütün kütüphane benim kitap seçmemi bekliyor zannediyordum. O stresle önüme çıkan ilk kitabı alıp masaya koydum. Kütüphane de ki diğer kişilere doğru oturuyordum. Kitabı elime alıp okuduğum için önünü görüyorlardı. Kızlardan biri gülmeye başladı kitaba bakıp. Neye gülüyor lan bu kancık dedim ve kitabı çevirdim. Melissa p diye bir kitaptı. Neye güldüğünü anlamadım. 30 40 sayfa derken ereksiyon haline geçtim. Kitapta ergen bir kevaşenin anıları vardı. Sağlı sollu geçiriyorlardı kıza. Bir yandan da üzülüyordum huurya. Kitabı bitirip yerine koydum. Ve eve gittim. abim nerede olduğumu sordum. Kütüphane deydim dedim. Mutfağa gidip yemeğe baktım. Pilav cacık vardı. Bütün evin ağzı sarımsak kokacaktı şimdi. Ya yemeği yedikten sonra ülke de bütün aile bireyleri birbiriyle öpüşmek zorunda diye bir karar çıksaydı. Sarımsaklı ağızla kim öpüşmek isterdi. 10 gün kadar bu şekilde geçti. Uyanıyordum yemek yiyordum pencereden ilkokullulara laf atıyordum. Abimin age of’un dan midem bulanmak üzereydi artık. Herifin oyunda bir gaza gelişi vardı tamam diyordum bu sefer beni bahçede ki ağaçları kesmeye yollar. Neyse ki yapmadı bunu. Kişneyen arkadaşı da gelmiyordu eve. ikimiz mal gibi evde tıkılı kalmıştık. Bir gün o kadar sıkıldım ki annemi takip etme kararı aldım. annemin peşinden 1 saat yürüdüm. Cimri bizim ki para da vermiyor minibüse. Ben de iyice tribe girdim ağaçların arkasına falan saklanıyorum. Bir amca anneme bakarken gördü beni “utan utan yaşından utan dinsiz” dedi. Sonra annemi kesti. Tam buruşuk huur çocuğuydu. O sakalları alıp burnuna sokacaktın. Neyse diyerek geçiştirdim annemin arkasından yürümeye devam ettim. En sonunda annem bir binanın önüne geldi. Binadan içeri girdi. Bende arkasından. Allah ım annem babamı aldatıyor olmasın dedim. Allah cevap vermedi. Kendisiyle fazla mesafeli bir ilişkimiz var. kapılardan birinden girdi. Ayakkabılarını aldı. Gittim arkasından. Kapıyı çaldım. Annem açtı direk kapıyı. -anne napıyorsun burada? +ne işi var oğlum senin? -bırak anne bırak ne yapıyorsun içeride ? +oğlum sen hiç akıllanmayacak mısın. -bırak bu işleri. diyerek girdim içeri. Salona girdim ve çöktüm. Teyzeler ölümüne kısır yiyorlardı. Beni görünce birisi öksürdü kısırlar olduğu gibi halıya sıçradı ağzından. Midem iyice bulandı ve dış kapıdan çıkıp kaçtım. tekrar eve gittim. Abim nereden geldiğimi sordu: -öyle dolaşıyordum. +dışarı çıkalım mı lan? -boşver ya otur işte. +oğlum patlayacağım artık. -ferre mi izledin sen? +ne alaksı var lan? -ne bileyim patlayacağım falan diyince. Sen bir ferre izle kendine gel ben salondayım. tövbe tövbe diyordu arkamdan. Evde hiç mi yapacak bir şey olmazdı, olmuyordu işte. mutfak penceresini açıp berbat top oynayan ilkokulluya sataştım, babası yanındaymış sonradan farkettim. Pencereyi kapatıp salona kaçtım. bu arada kaldığım derslerden sınava girecektim. Okul üstlerimi giyip okula gittim bir sabahın köründe. Okul bahçesinde elinde ders kitapları ve notlar olan kalabalığa baktım. içlerinden bizim sınıftakileri gördüm. 15 kişi kadarlardı ve çimenlikte oturuyorlardı. Yanlarına oturdum. Cemil ve furkan da içlerindeydi. Komünistlerin çoğu gelmemişti bile. -naber cemil nasıl gidiyor dedim. +kanka ben hayatta geçemem bunları. -biliyorum. +hem sınav başı 2 lira alıyorlar hiç girmesem mi net cafeye giderim. -evet bu da olabilir. *saçmalama aga ya gir sen sınava ne olur ne olmaz dedi furkan. Yalan atıyordu bu çok belliydi. Derya malı da yanımızdaydı. Onun da kaldığı dersler vardı. Etrafımda ki odunlarla muhattap olmak istemediğim için kendisine laf attım: -derya sen baya güzelsin. diğerleri şaşırmıştı böyle diyince. Alışık değil bizimkiler . +sen de baya pisliksin. diğer mallar oo demeye başladı. Ben de güldüm böyle diyince. Derya da zafer kazanmış komutan edasıyla sırıtıyordu. -derya sen niye bu kadar fazla kişiyle birlikte oluyorsun. +işine baksana lan sen. nihayet işe yarar bir olayla karşı karşıyaydım. Mutlu olmuştum. -bu arada geçen gün erkek arkadaşını bir kızla sarmaş dolaş gördüm. +ne, nerede? erkek arkadaşını tanımıyordum bile, ama zevkten kasılmaya başlamıştım. -bizim orada ki ormanlıkta. +sizin oradaki ormanlık nerede? -bizim orada. +sizin ora? -evin önü. iyice kafayı yeme noktasına geldi. Telefonunu çıkarıp mesaj attı. Bu kadarını beklemiyordum. Sınav saati de yaklaşıyordu. sınava girdik ardından. Matematik sınavıydı. Sorulara baktım. Gayet güzellerdi. Acaba nasıl yapılıyorlar dedim kendi kendime. Etrafıma baktım kimse kalemi bile eline almamıştı. Yalnız olmadığımı görünce mutlu oldum. inanılmaz sallayışlar eşliğinde kağıdı doldurdum. Bir ara alize rüzgarlarından bile bahsetmiş olabilirdim. sınavdan çıktık. Derya yanıma geldi. -ne biçim bir herifsin lan sen. Yalancısın , pisliksin. +hayat daha zevkli oluyor öyle. -sen deniz ile anılarımız falan diyordun ne demek o? +bizim eve gelirsen anlarsın. -ne olacakmış sizin evde? +ben sana yumulucam. -o ne demek be? +duvara yumruk atmaya güneydoğuda yumulmak deniyor. yüzüme baktı “ne diyor lan bu mal “ bakışı attı ve gitti. Okula dönüp baktım o kadar sıkılıyordum ki okulun kolonlarını gibmek istedim. (bu arada bilgisayar taku yedi ‘gerçi hiç düzelmemişti kendisi 1 yıldır’ her düzeldiğinde hızlı hızlı yazıp atıyorum ) Sınavdan çıkıp eve giderken etrafıma bakıyordum. Bir tak göremiyordum. Galiba bir takta yoktu görmeye değer. Önümden geçen yaşlı kadına baktım. Bir an göz göze geldik. Ardından önümden yürüdü. Kalçalarına baktım, sarkıklardı herhalde. Yalnız bakışı hoşuma gitmemişti. Yaşına göre şehvetliydi. Acaba dedim.. ve sustum. binanın önüne geldiğimde kapının önünde en sevdiğim ilkokulluyu buldum. Tam naber diyecektim ki kaçtı puşt. Çekiniyordu benden derken yaşıtı olan bir kızın yanına gittiğini gördüm. Onunla gurur duydum. diğer sene bütün notlarını 4 yapacağına inanıyordum. kapıyı abim açtı. Yüzü sapsarıydı herifin. Tuvalete girip aynaya baktım, yüzümden sağlık ve hayat akıyordu. Herşey başarılı olmak değildi yani anlamalıydı bunu muallak. Odaya yanına gittim, abimdi sonuçta: -noldu abin yüzün neden sapsarı? +boşveeeer. kelimeleri uzatan heriflere nefretim maç bittikten sonra hala hakeme itiraz eden gerizekalı futbolcularla yarışırdı. bu tip futbolcuları anlamıyordum , itirazının kabul olacağını ve maçın tekrar başlayacağını sanıyorlardı herhalde. -söyle abi söyle kardeşinim ben. bunu diyince utandım. Fazla sevgi dolu olmuştu. +sevdiğim bir kız var lan. başarılı bin aşk acısı çekiyor az sonra. -evet. +kıza açıldım demin msnden. -evet çok güzel. +başka birini seviyormuş. -bunun için mi yani? +evet ne olmuş. -bunun için üzülünür mü be. +ya ne için üzülünür. -sevdiğin kızın arkaünün olmadığını öğrensen, mesela buna üzülünür. +dalga geçme be oğlum. -nerede oturuyor bu kız, tanıyor muyuz? +bizim mahalleden büşra. -abi o kız ağır kevaşe. +adam gibi konuş lan. -tamam. Abi o kız hafiften öte kevaşe. +kim diyor lan bunu? -bilmem. Ama o kızda potansiyel verici tipi var. Abim ayağa kalkıp suratıma bir tane savurdu. Dayak yiye yiye refleks kazanmıştım , eğildim ve yumruğunu boşa çıkarttım. Acaba kafa atsam mı diye düşündüm. Bu arada abim bana yumruk savurmaya devam ediyordu. En sonunda daayanamadım ve kafa attım. Göğsüne gelmişti. gibtiğimin kafalarını bir türlü tutturamıyordum. Abimse göğsünü tutmuş yatakta kıvranıyordu. Yanlış yere atsam da işe yaramıştı. Yine de abi işte , nihayetinde aynı adam annenizi bağırtmış. -abi pardon kendine gel diye yaptım. +böyle kafa mı atılır be gerizekalı. -bunu yumruk atamayan herif söylüyor ahali. +sen öyle san. Benim attığım kafaları görseydin, görseydin böyle düşünmeyecek böyle demeyecektin. Virgülden sonrası hayal mahsülüdür. abim yatakta doğruldu ve yanıma oturdu. Elini omzuma atınca iyice saçmaladığının farkına vardım. Yumruk atsaydı daha iyiydi. Pencereden dışarıya bakıyordum o anda. Abimin sevdiği kız bir çocukla dışarıda kaldırımdaydı. Abim onları görmemişti. Herhalde görseydi o sinirle beni dolaba dayardı. Ve mahide nin neler yaşadığını anlardım. Evimiz de buram buram içest kokusu alıyordum. Ama bu gerçekleşseydi gibilecek olan belliydi, öyle ya da böyle, diğerlerinden daha parlaktım . saçmalıyordum yine. Aptalca düşünmeye bile yer yoktu bu ülke de . sanki yanlış bir şey düşündüğünüzde tanrı karşınıza çıkacak haydi cehenneme diyecekti. Tanrı nasıldı acaba? Şimdi günah yazmasın ama arkasını dönmese iyi olurdu benim yanımda. (haşa allahım tövbe tövbe) akşama doğru evden sıkılınca dışarı çıktım. Hedefim belliydi açıkçası, büşranın yanına gidecektim. Hep mahallede olurdu büşra ve arkadaşları. Ama miyop olduğum için uzaktan onları tanıyamıyordum. Hatta kız ve erkekleri bile ayırt edemiyordum. Çok vardır taş gibi kız diye görürken yanına gittiğimde her halinden otuzbirci asosyal bir muallak olduğu görülen liseliyle karşılaştığım. Zaten onlarla da iki saniye göz göze gelseniz korkarlar ve bakışlarını ters yöne çevirirler. büşra mahallenin arka tarafında bir binanın merdiveninde oturuyordu. Yanına geldiğimi görünce şaşırdı. Onunla hiç konuşmamıştım bile. Ama kevaşeydi bence. -merhaba büşra dedim direk. +merhaba. Tanıyor muyum seni? -ben zapa. Abimin kardeşiyim. abimin kardeşiymişim. Söyleyeceğim cümleyi .. +bende annemin kızıyım. -ayrıca babamın da oğluyum. muhabbet denen şey canlı olsaydı iki kişinin tecavüzüne uğramıştı. +abin kim? -seni sevdiğini söyleyen kişi. Sen de onu reddetmişsin. +heeee. Reddetmek değil de sevdiğim başkası var diyelim. -kimi seviyorsun sen? +seni ilgilendirmez. -kim olduğunu tipini falan söyle de abime değeceğini bileyim. abime herkes değerdi gerçi. Abim geldi yine tipini gibtiğim demek için vardı. +suatı seviyorum. -o herifi mi abime tercih ediyorsun? yemin ederim suatın kim olduğunu bırakın erkek olduğundan bile emin değildim. +evet tanımıyor musun suatı? -elbette tanıyorum. Yakışıklı değil bir şey değil. hem abim kadar çalışkanda olamaz. +yooo çok yakışıklı. Tembel gerçi ama olsun. -abim feci matematik çalıştırır. +ee ne yapayım? -suat çalıştırabilir mi matematik? +ne yapyım ben be matematiği. -çevir arkaüne sok. “real:” yani lazım olur eğitim öğretim hayatında. +kalsın canım. canım lafını söyleyen kızların vajinalarını kürekle deşmek istiyordum. -o çocuk .. suat iyi kavga eder mi? allah ım beni eve ışınla lütfen. +ahaha çocuk musun lan sen laflara bak. aklıma o ilkokulların lafı geldi. iyi ki söylemedim daha da batardı. -kendin kaybedersin. Abimi çok ararsın. Gidiyorum ben. +güle güle. tam giderken döndüm. -peki benimle birlikte olur musun? +gibtir git laaan şuradan. demiştim kevaşe diye. büşranın yanından ayrılıp eve gittim. Abim bilgisayarın başında ordusuna küfretmekle meşguldü. Benimse yarın bir başka sınavım vardı. Çalışmakla çalışmamak arasında gidip geldim. Abime yapayım mı yapmayayım mı diye soracaktım. Eğer yap derse ders çalışacaktım yapma derse çalışmayacaktım. Aramızda bir saçmalıktı bu. -abi yapayım mı yapmayayım mı? +yap. böyle taktan oyunlara ihtiyacım yoktu. yatağa girip uyudum. sabahın köründe kalkıp yine o iğrenç okul üstlerini giydim. Kahvaltı niyetine bisküvi yiyip çay içtim. Ardından evden çıkıp okula doğru yürüdüm. okulun bahçesinde sınava gelenler düne nazaranla azdı. Tabi cemil ve furkan müdavimleri olarak gelmişlerdi. ilk etapta aynı dersleri seçmiştik onlarla. Bir iki komünistte çimenlerde oturup deniz gezmişi falan konuşuyorlardı. Hergün aynı şeyleri konuşuyorlardı zaten. Bende yanlarına gidip çimene yattım. -zapa dünkü sınavın nasıl geçti dedi cemil. +muhteşem. Çok kolaydı. -ciddi misin ya keşke sana sorsaydık. O kareköklü soru vardı onu ne yaptın? +öyle bir soru var mıydı? -evet. +ne yaptığımı hatırlamıyorum. galiba bahsettiği soruya alize rüzgarlarını dahil etmiştim. -furkan sen ne yapıyorsun diye sordu cemil. bunu sorarken furkan çimlerden bir iki tanesini burnuna sokup çıkarıyordu. Eğlencesine yapıyor gibi görünüyordu ama bence kesin sümüklerini temizliyordu. +ciğerlerime temiz hava girsin kanka. liselileri işte bu yüzden dışlıyorlardı. bizim sınıftan hiç kız gelmemişti. Okulun bahçesinde diğer sınıflardan kızlar vardı. Dik dik onlara bakıyorduk. Onlarsa açıkçası bizi pek görmüyorlardı. Zaten sizi görmeleri için ya şişik bir cüzdan ya da çıplak olmalıydınız. Biz hem giyiniktik (gerçi ben iç çamaşırı giymemiştim ama pantolon vardı üzerimde) hem de cebimiz delikti. Hatta bazılarımız cebini sadece penisini kavramak için kullanıyordu. kızlardan biri erkek arkadaşıyla karşımızda ki bankta oturuyordu. Ellerinde tost ve kola vardı. Mahide ile gittiğimiz tostçu aklıma geldi. Acaba benim kızı gibtiğim düşüncesiyle mastürbasyon yapmış mıydı? Böyle heriflere güven olmaz, fantezileri geniştir. bu arada cemil de hayata veryansın ediyordu yine. -şu kızların yanında ki heriflerden neyimiz ekgib lan bizim? +biz biraz yabaniyiz galiba dedim. -ne yabanisi zapa ya benim gibi herifi nereden bulacaklar. bu söylediği şeye gerçekten inanıyor muydu acaba? Bunu söyledikten sonra yüzüne baktım, o da saçmaladığının farkına varmıştı. Cevap bile vermedim. Ayrıca bu cümleyi ithafen kullandığı kişiye baktım, tipinden “çok zenginim huur çocukları çooook” gibi bir şey algıladım. Tabi bu yaptığı kabalıktı en azından huur çocuğu dememeliydi. sınava girmek için sınıflara girdik. Kimya sınavıydı. Bizim derslerde hep uyuyan gerizekalı hoca kağıtları dağıttı. Lise 1 e giderken ilk günlerde bir çocuk vardı sınıfta. Tam arkamda oturuyordu ve ikinci senesiydi. Her derse giren bayan öğretmenden sonra omzumu dürtüp “buna çıkışta tecavüz edelim mi” diyordu. Gülerek söylüyordu ama çekiniyordum arkaten. Ve arkasında oturuyordum nihayetinde, odak noktasını değiştirip bize yönlenirse diye çantayı yanlamasına arkaümün arkasına koyuyordum. Kim bilir şimdi ne tak yiyordur. kimya sorularının olduğu kağıda baktım, ardından bir kez daha. 5 dakika kadar olmuştu ve ben hala bakıyordum.bir kaç kişi kalemlerini kağıttan uzaklaştırmıyorken geri kalan herkes daha kalemi bile kağıda sürmemişti. Sonra yavaş yavaş herkes kalemi kağıda değdirmeye başladı. Ben de adımı yazmamıştım sevindim böyle olunca hemen adımı yazdım sanki bir soru çözermiş gibi. Diğerlerine baktım galiba onlar da adını yazmışlardı çünkü hemen eski hallerine dönmüşlerdi. yine kağıda kalabalık gözüksün diye mantıksızca şeyler yaptım. Eğer matematik sorularının cevaplarını divan edebiyatı , halk edebiyatı falan yapsanız bile kağıt dolu görünüyorsa bir ümidiniz olur o sınavdan. sınavdan çıktıktan sonra bir süre daha okulun banklarında oturduk. Banka otururken tecavüz girişiminde bulunan kedilere baktım. Onların mevsimleri de değildi neydi bu azgınlıklarının sebebi? Mahkemeler dişi kedileri koruyup kollamalıydı. Düşünsenize bir kedisiniz ve anneniz her yıl onlarca kedinin tecavüzüne maruz kalıyor. giberim öyle hayvanlar alemini. bankta bir süre oturduktan sonra ayrıldık. eve doğru yürürken sınavları ciddiye almam gerektiğini düşündüm.
submitted by Kira_Voight to kopyamakarna [link] [comments]

Malum Sub Neden İki Yüzlü?

Şimdi başlığın doğası gereği genelleme yapacağım ancak cidden malum sub'da uzun gözlemlerim sonucu gördüğüm genel insan profilini iyi yakalamış bir genelleme olacak.
Şimdi malum sub'daki genel insan profili nedir? Liberal(bizim liboş dediğimiz türden), yetmez ama evetçi, Hdp'li, Atatürkçülüğe ''Akp eksi dincilik'' diyen, 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiren, ülkenin üniter yapısına karşı duran insan tipi. Şimdi en hafifinden en ağırına doğru iki yüzlülükleri sıralayacağım:
1- Malum sub'da 1915 olaylarının soykırım olduğunu inkar etmek kalıcı ban sebebi. Bu subdaki kişiler, moderatörler de dahil Demirtaş'ın çıkarılması için olan AİHM kararı hakkında başlık açarlar, aynı AİHM'in Perinçek'in İsviçre davasında Ermeni soykırımı yoktur ifadesini ifade özgürlüğü olarak açıklamasını umursamayıp sub'larında ''inkarı'' kalıcı ban sebebi yaparlar. Madem AİHM'e bu kadar hürmet ediyorsunuz o zaman niye bu karara da uymuyorsunuz?
Zaten aşırı maksimalist, radikal, saçma bir olay. Dünya'da bunun hala suç olduğu tek ülke Fransa o da en büyük Ermeni lobisine sahip olduğu için. Lan bunlar yetmemiş bir de ''Süryani, Pontus, Kürt soykırımlarını'' da eklemişler. Daha Dünya'da böyle bir ülke yok Fransa bile yok. Yani AİHM Ermeni soykırımını inkar etmeye ifade özgürlüğü demiş size ne oluyor? Bir de Türkiye'de ifade özgürlüğü yok diye yanarlar(ki buna katılırım ancak bundan şikayet eden herkesin tutarlı olması gerekir)
2- Şimdi bunlar bize KGBTR'ye, Turkey'e falan ''ırkçı sub'' diyorlar ya, orada en çok gördüğüm argümanlardan birisi de Türklerin aslında asimile olmuş Anadolu halkları olduğu söylemidir. Bu son derece ırkçı bir söylemdir. Etnisitenin biyolojik bir norm olmadığı bilim tarafından defalarca kez kanıtlandı. Sizin Indo-European dediğiniz halklar aslında bugünkü Ukrayna'da Pontik bozkırında yaşayan bir halkın chariot denilen at arabalarını ilk icat etmesi sonucu MÖ 5000 ila 1000 arasında oradan Avrasya'nın dört bir yanına dağılarak at arabalarının kendilerine bahşettiği askeri üstünlükle gittikleri her yerde askeri elitler kurarak kendi kültürlerini empoze etmeleri ile yayıldı. Yani Avrupalılar aslında Avrupa'nın neolitik halklarının torunları, İranlılar ve Anadolulular yine bu bölgede yaşayan Hatto-Urartian dediğimiz sondan eklemeli dilleri konuşan halkların torunları. Hatta sonradan da Hint Avrupalı kavimler birbirlerini asimile etmeye devam etmiş. Bugün Almanya dediğimiz yer tarihsel olarak Kelt toprağı. Cermen halkların anayurdu İskandinavya'dır. Yani genlerin etnisitesi yoktur. Etnisite sosyal bir gerçekliktir ve tarih boyunca kayıp durmuştur.
3- Şimdi ilk iki madde yine biraz abur cubur maddelerdi bu maddede asıl en önemli meseleden, en büyük onları onlar yapan iki yüzlülüklerinden bahsedeceğim. Önceden söylediğim gibi bu sub'ın çoğunluğu yetmez ama evetçi, liboş tayfa. Kimdi bunlar? 2010 yılında bütün uyarılarımıza rağmen sırf kendi hoşlarına giden politikaları yürütüyorlar diye, çözüm süreci yapılıyor diye, federasyon yolunda ilerleniyor diye, hatta ve hatta masum vatansever Atatürkçü askerler hapislere atılıyor diye, TSK'ya zarar veriliyor diye ne demokrasi ne güçler ayrılığı ne ifade özgürlüğü ne şimdi Akp'ye karşı oldular ya siyasal islam tehditi şimdi ''umursadıkları'' hiçbirini umursamadan bizim bütün uyarılarımıza rağmen Erdoğan'a diktatöryal güçleri bahşeden anayasa referandumuna yetmez ama evet demiş tayfadırlar. Bakın çok ilginçtir şu Sevan Nişanyan denen puştun bir canlı yayın videosunu izliyordum bir tane izleyicisi soruyor Türkiye'de Arabizm tehditi var mı diye, diyor ki Türkiye'de bir tek Mongolizm tehditi vardır o da Cumhuriyetle gelmiştir. Sonra insanların istedikleri dine inanmakta özgür olmalarından bahsedip ''Kemalist vesayete'' sövüyor...
Bunların ekolünden olan liboş gazeteciler ki gazeteci değil tetikçidirler; Can Dündar, Taraf gazetesi ekolünden Ahmet Altan, Taner Akçam, Mehmet Baransu, Sevan Nişanyan, Mehmet Barlas...
O zamanlar el çırpıyorlardı Akp'nin yükselişine siklerinde bile değildi insan hakları Ali Tatar hapishanede intihar mı etmiş, derdi neymiş? Aksine aha, o bazılarının öve öve bitiremediği Can Dündar ne yazmış(köşe yazısı bekliyorsanız yok, koskoca kitap yazmış ama Ali Tatar'ın aleyhine): https://www.kitapyurdu.com/kitap/ergenekon-amp-devlet-icinde-devlet/300164.html
kendisi davada tanık olarak da dinlenmiştir.
AİHM'in de sikinde değildi. Bakın ben açık açık söylüyorum AİHM'in bizim lehimize de aleyhimize de aldığı kararlar sikimde değil. AİHM ancak neoliberalist gazeteciler içeri atıldığında ya da AKP(kuruluş yılındaki küresel sermaye-liboşlarla müttefikken) kapatıldığında Tayyip hapse atıldığında tepki gösterir. Ali Tatar gibi kendi ait olduğu düzene karşı olanlar için asla tepki göstermez.
Şimdi 2014-2015 gibi Akp, Tayyip eksen değiştirmek zorunda kalınca Can Dündar tetikçisi gidip MİT tırları haberini yaptı, ülkeyi Dünya kamuoyu gözünde terörist devlet yaptı. Bu liboş tayfa kendileri ürettikleri diktatörü Türkiye'de insan hakları yok, ifade özgürlüğü yok, hukuk yok, adalet yok, demokrasi yok...
ULAN SEN BİTİRDİN YA?!? SEN BİTİRDİN OROSPU ÇOCUĞU...
Bir de durmadan ''su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim'' yazıyorlar. İroniye bak ulan en çok size uyuyor bu laf. Adama hoşunuza giden şeyler yapıyor diye(ki sadece vatan hainlikleri değil düpe düz insan haklarını çiğneyen şeylerdi) adamı diktatör yapacak yetkiler verdiniz bütün uyarılarımıza rağmen, daha sonra adam eksen değiştirip sizin ona verdiğiniz güçlerle size saplayınca şimdi SVİHS diyorsunuz.
Bildiğin ayarını bozduğun kantar günü gelir seni tartar atasözünü sapına kadar yaşadınız en büyük SVİHS size ulan size!
O yukarıdaki gazetecilerin çoğu bugün ya hapiste ya da yurtdışına kaçmış. Evet hukuksuz yargılanıp oraya kondular(sapına kadar hapsi hak ediyorlar bu arada) iyi de ulan hukuku bitiren bunlardı zaten! Bu herifi diktatör yaptılar, güçler ayrılığı referandumla yok edilirken yetmez ama evet dediler, bürokratlara kemalist vesayet dediler ortada hukuk kalmayınca ve kendilerine saplanınca oooo bu ülkede hukuk yok arkadaş! Senin yüzünden yok senin yüzünden!
Bir de komik bir şey söyleyeceğim bu Akp'nin ilk çark ettiği dönemde Ahmet Altan bir köşe yazısı yazmıştı bunlar neredeyse Atatürk dönemi kadar kötü çıktılar diye ulan ne gülmüştüm ya.
Batı böyledir işte, ülkendeki aygıtlarıyla ülkenin içinden geçer daha sonra da kendi halkına orası bok çukuru der halkı da ya şunlara direkt atom bombası atsak da Dünya olarak kurtulsak der.
Biz var ya her şeye rağmen artık çoğu konuda bizim çizgimize gelmelerine rağmen yine de başkanlık seçimlerinde hayır dedik! Demokrasiyi, güçler ayrılığı ilkesini, hukuku, adaleti kendi ideolojimizin önüne koyduk, zaten bunları ideolojimizin en önemli parçaları görüyoruz.
Bunların yaptığı düpedüz aksak, sakat da olsa bir şekilde giden bir sistemi bozmak, yıkmak, yok etmek daha sonra dönüp lanet olsun bu ülkeye ne biçim bir ülke bu demek gibi bir şey. Bir adamın bir orospuyu sikip doğan çocuğa piçsin sen diye hakaret etmesi gibi bir şey.
O yüzden bu arkadaşlara ne diyoruz? Ağlamayın, kendi düşen ağlamaz. Su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim.
Ha şunu da söyleyeyim Kürtlere olan ırkçılık Abd'nin solcularla mücadele etmek için oluşturduğu din soslu aşırı milliyetçi ülkücüler paramiliter grubunun oluşmasıyla ortaya çıkmıştır. Kemalizme attığınız çoğu iftira da aslında yine Abd kontrollü ''Türk-İslam sentezi'' temalı 80 darbesinin ürünüdür. Atatürk döneminde olan bütün isyanların ön sebebi dindir arka sebebi de toprak ağalığının, adem-i merkeziyetçiliğin merkezi otoriteyi sağlamaya çalışan modern devletle yaşadığı çatışmadır. Kürt dili Atatürk döneminde hiçbir zaman yasaklanmamıştır, Kürtçe isimler de aynı şekilde(zaten Kürtler de Türkler de Arap-Fars isimleri koyuyordu öyle bir takıntı olsa önce onlar yasaklanır). Türkçe öğretim gayet makul bir taleptir, Avrupa'nın hiçbir ülkesi kendi arasında iletişim kuramayan, resmi dili bilmeyen halklara sahip bütünlüğünü tamamlayamamış bir vaziyette olmayı kabul etmez modern devlet bunu gerektirir. Bugün federatif yapı Avrupa'da bir tek Almanya'da var o da 2.dünya savaşında yenilip parçalandığı teslim olduğu için.
submitted by Ardabas34 to Svihstard [link] [comments]

SCP-049

Madde: SCP-049
Nesne Sınıfı: Öklid
Özel Saklama Prosedürleri: SCP-049, Site-19 Araştırma Sektör-02 de standart güvenlikli insansı muhafaza hücresinde tutulmaktadır. SCP-049 bir yere nakledilmeden önce mutlaka uyuşturulmalıdır. Nakil sırasında SCP-049 3.Seviye İnsansı Kısıtlama Kelepçeleri (tasma ve uzatma çubukları dahil) ile sabitlenmeli ve en az iki silahlı koruma tarafından izlenmelidir.
SCP-049 genellikle vakıf çalışanları ile iş birliği yapsa da ani davranış değişiklikleri ve taşkınlık durumlarında güç kullanılması gerekmektedir. Bu taşkınlık anlarında hiç bir personel kesinlikle 049 ile doğrudan temas etmemelidir. Lavantanın (L. multifida) SCP agresifleştiği zamanlarda sakinleştirici etkisi olduğu görülmüştür. SCP-049 sakinleştikten sonra genellikle uyumlu haline geri döner ve direnmeden muhafaza hücresine dönecektir.
SCP-049'un muhafazasını kolaylaştırmak için iki haftada bir, yakın zamanda ölen bir hayvanın (genellikle bir sığır veya diğer büyük memeli) cesedi sağlanacaktır. SCP-049-2 örnekleri haline gelen cesetler, SCP-049'un muhafaza hücresinden çıkartılmalı ve yakılmalıdır. SCP-049'un artık insan denekler ile etkileşime girmesine izin verilmemektedir ve insan denekler için talepleri reddedilecektir.
Geçici Sınırlama Prosedürü Güncellemesi: (Bkz. Ek 049.3) Muhafaza Komitesi Emri 049.S19.17.1 ile artık SCP-049'un herhangi bir Vakıf personeli ile doğrudan etkileşime girmesine izin verilmemektedir. Aynı zamanda ameliyatlarında kullanmak için herhangi bir ceset de sağlanmayacaktır. Bu karar, SCP-049'un muhafazası ile ilgili bir uzlaşıya varılana kadar süresiz olarak devam edecektir.
Açıklama: SCP-049 1.9 metre civarında, ortaçağ veba doktoru görünümünü taşıyan insansı bir varlıktır. SCP-049 bu mesleğin göstergesi olan cübbe ve seramik bir maske giyiyor gibi gözükse de bu giysiler SCP-049'un vücudunun bir parçasıdır ve altındaki form neredeyse ayırt edilemez haldedir. Buna rağmen röntgenler SCP-049'un bu katmanın altında insansı bir iskelete sahip olduğunu göstermektedir.
SCP-049 çeşitli dillerde konuşma yeteneğine sahip olsa da İngilizce ve ortaçağ Fransızcasını tercih etmektedir.1. SCP-049 genellikle vakıf personeline karşı samimi ve iş birliği içerisinde olsa da "Veba" olarak adlandırdığı şeyin varlığını hissettiğinde huzursuz veya direkt agresif hale gelmektedir. Bu Veba'nın tam olarak ne olduğu Vakıf araştırmacıları tarafından bilinmese de SCP-049 için büyük bir endişe kaynağı olduğu görülmektedir.
SCP-049, Veba'dan etkilendiğini gördüğü bireylere karşı saldırgan hale gelir. Böyle bir durumla karşılaşılırsa hemen kontrol altına alınmalıdır. Eğer bırakılırsa bu bireyleri öldürmeye çalışır. SCP-049 doğrudan temas ile bir organizmanın bütün yaşam fonksiyonlarını durdurma yeteneğine sahiptir. Bunun nasıl olduğu şu anda bilinmemektedir ve SCP-049'un kurbanlarının otopsileri sonuçsuz kalmıştır. SCP-049, bu cinayetlerden sonra hayal kırıklığı ya da pişmanlık duyduğunu ifade ederek, "Veba"yı bitirmek için çok az şey yaptıklarını belirtmesi ile taşıdığı siyah bir doktor çantasında bulunan aletleri kullanarak ceset üzerinde ilkel bir ameliyat yapmaya çalışacaktır.2. Bu ameliyatlar her zaman "başarılı" olmamakla birlikte, genellikle SCP-049-2 örneklerinin oluşturulmasına neden olur. SCP-049-2 örnekleri, SCP-049 tarafından yönetilen yeniden canlandırılmış cesetlerdir. Bu örnekler, sadece temel motor beceriler ve tepki mekanizmalarına sahiptir, önceki anılarına veya zihinsel işlevlerine sahip değil gibi görünmektedirler. Bu varlıklar genellikle çok az hareket eder ve aktif değildir. Eğer provoke edilirse veya SCP-049 tarafından yönlendirilirse son derece agresif olabilirler. SCP-049-2 örnekleri aktif biyolojik fonksiyonlara sahiptir, ancak bunlar şu anda anlaşılmış olan insan fizyolojisinden çok farklıdır. Bu farklılıklara rağmen, SCP-049 kurbanların "iyileştiğini" belirtir.
Ek 049.1: Keşif
SCP-049, Güney Fransa'daki Montauban kasabasında bir dizi kaybolma olayının araştırılması sırasında keşfedildi. Yerel bir konuta baskın sırasında araştırmacılar, SCP-049'un yanı sıra birkaç SCP-049-2 örneği buldular. Kolluk kuvvetleri saldırgan 049-2 örnekleri ile çatışırken, SCP-049'un bu olayı izlediği ve günlüğüne notlar aldığı belirtildi. 049-2 örneklerinin tümü imha edildikten sonra, SCP-049 kendi rızası ile Vakıf gözetimine girdi.

Keşfedilme anında SCP-049
Aşağıdaki görüşme Doktor Raymond Hamm tarafından ilk araştırmalar sırasında yapılmıştır:
Görüşmeyi Yapan: Dr. Raymond Hamm, Site-85
Görüşülen: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
SCP-049: (Fransızca) Pekala, nasıl başlamak istersiniz? Kendimizi tanıtalım mı?
Dr. Hamm: (Diğer tarafa dönerek) Fransızca mı bu? Bir tercüman bulabilir miyiz-
SCP-049: (İngilizce olarak) Kralın İngilizcesi… Tercümana gerek yok efendim, yeterince iyi konuşabilirim.
Dr. Hamm: Güzel. Adım Dr. Raymond Hamm ve-
SCP-049: Ah! Bir doktor! Şüphesiz ki benzer görüşlere sahibiz. Uzmanlık alanınız nedir beyefendi?
Dr. Hamm: Kriptobiyoloji, neden-
SCP-049: (Güler) Bir tıp insanı, tıpkı benim gibi. Harikulade! Ben de sıradan sokak serserileri tarafından kaçırıldığımdan endişe etmeye başlamıştım. (Etrafa bakarak) Bu yer, öyleyse. Burası sizin laboratuvarınız mı? Gayet temiz ve vebadan neredeyse hiç iz yok.
Dr. Hamm: Veba mı? Ne demek istiyorsun?
SCP-049: Afet! Kara ölüm. Bilirsiniz… ah…(parmakları ile şakaklarına vurarak) …ne diyorlardı buna… şey… ah, her neyse önemi yok. Veba. Bu duvarların dışında fazlasıyla mevcut. Bir çoğu buna yenik düştü ve çok daha fazlası düşmeye devam edecek. Ta ki mükemmel bir tedavi geliştirilene kadar. (Arkasına yaslanarak) Neyse ki, onu bulmaya çok yakınım. Görüyorsunuz ki hayattaki görevim dünyayı bu vebadan kurtarmak. Bütün tedavileri bitirecek gerçek bir tedavi!
Dr. Hamm: "Kara ölüm" derken bubonic vebadan mı bahsediyorsun?
SCP-049: (Duraksar) O nedir bilmiyorum.
Dr. Hamm: Anlıyorum. Ajanlarımızın o evde bulduğu varlıklar, sen onlarla karşılaştığında ölülerdi değil mi? Onları yeniden mi canlandırdın?
SCP-049: Hmm, öyle de denilebilir. Olaylara çok basit bakıyorsunuz doktor. Ufkunuzu genişletin. Yaşam ve ölüm, hastalık ve sağlık.. Bunlar amatör doktorlar için amatör terimlerdir. Bu dünyada insanları ilgilendiren tek bir illet vardır ve o da Veba. Başka hiçbir şey değil. Beni yanlış anlamayın, onlar çok hastaydı, hem de hepsi.
Dr. Hamm: Sen de o insanları iyileştirdiğini mi düşünüyorsun?
SCP-049: Elbette. Benim tedavim en etkilisidir.
Dr. Hamm: Fakat o şeyler artık insan değildi.
SCP-049: (Duraksayarak Dr. Hamm a bakar) Evet, bu mükemmelbir tedavi değil. Fakat zamanla olacak. Ve daha fazla deneyimle. Yöntemlerimi geliştirmek için bütün hayatımı harcadım doktor Hamm, gerekirse bir ömür daha harcayacağım. Şimdi, fazla vakit kaybettik. Yapacak işlerimiz var! Kendi araştırmama bölünmeden devam edebileceğim bir laboratuvara ihtiyacım olacak. Ve asistanlar elbette, tabii bunu kendim de sağlayabilirim. Zamanla… (Güler)
Dr. Hamm: Kurumumuzun buna izin vereceğini sanmıyorum-
SCP-049: Saçmalık. Burada hepimiz bilim insanlarıyız. Önlüğünüzü alın ve odamı gösterin doktor. (bastonu ile işaret ederek) İşimiz şimdi başlıyor.
[KAYIT SONU]
Görüşmecinin Notu: SCP-049 son derece insani bir şekilde iletişim kuruyor olsa da varlığın yanında bulunuyorken garip bir huzursuzluk hissedilmektedir. Bu varlıkta gerçekten tuhaf bir durum var.
Ek olarak, SCP-049'un etrafa sallayıp durduğu bastonuna el koyduk. Bu, kısmen anomalilerin mülkiyetleri için sınırlama prosedüründen dolayı, kısmen de 049'un onu sallarken çok tehditkâr durması sebebiyle yapıldı. Varlık başta bundan hiç memnun kalmasa da ona test için denekler sağlama konusunda tavizler verdikten sonra (ki bu daha fazla bizim araştırmalarımız yararına) durumu kabullendi.
Ek 049.2: Gözlem Kaydı
SCP-049, Site-19'da muhafaza altındayken, kendisine sağlanan çeşitli memeli cesetleri üzerinde çalışmak ve ameliyat etmek için önemli miktarda zaman harcadı. Rutin olarak, SCP-049 cesedi ameliyat etmek için birkaç gün harcayacak daha sonra (cesedin SCP-049-2'nin bir örneği olup olmaması fark etmeksizin) bulgularını doktor çantasında sakladığı kalın, deri bir günlükte belgelemek için birkaç gün daha harcayacaktır. SCP-049 genellikle bulgularını Vakıf personeli ile paylaşmaya heveslidir.
Aşağıdakiler, SCP-049 bir memeli cesedi üzerinde çalışırken gözlemlenen olayların bir günlüğüdür.
Gözlem Kaydı 049.OL.1 Özet
Konu: SCP-049
Önsöz: Denek (D-85123) SCP-049'un muhafaza hücresine getirildi. Varlık, araştırmacılar ve personele içten minnettarlığını sunduğunu belirtti.
Gözlem Notları: SCP-049 araçlarını çantasından çıkarırken denek D-85123'e birkaç standart tıbbi soru sorarak başladı. Hazırlıklarını bitirdikten sonra SCP-049 onunla arasındaki arasındaki mesafeyi hızlıca kapattı ve boğazına dokunarak öldürdü. Sonrasında SCP-049 derneğin cesedinin yapısında bir dizi önemli değişiklik yaptı, genellikle bir el pompası ve bakır tüpler yardımı ile cesede bir takım sıvılar enjekte etti. Sonuç olarak ortaya çıkan 049-2 örneği hareketli hale geldi. 049 tarafından modifiye edilmiş kollarını savurarak hücrenin duvarlarını kavramaya ve göğsündeki delikten hırıltılar çıkarmaya başladı. Bu süre zarfında, SCP-049'un günlüğüne notlar aldığı, izleme ve araştırma personeline tedavisinin etkinliği hakkında açıklama yaptığı gözlemlenmiştir. Güvenlik personeli SCP-049'u hücresine götürmek için odaya girdi ve SCP-049-2 örneği tarafından saldırıya uğradı. Güvenlik ekibi 049-2 örneğini imha etti. SCP-049, sonuçlardan memnun olduğunu belirterek direnç göstermeden muhafazaya geri döndü.
Gözlem Kaydı 049.OL.2 Özet
Konu: SCP-049
Önsöz: Yakın zamanda ölen bir keçinin cesedi SCP-049'a verilmiştir. SCP-049 minnettarlığını belirtti.
Gözlem Notları: SCP-049, birkaç gün boyunca keçi cesedini ameliyat etti. Sonunda işlem bir SCP-049-2 örneğiyle sonuçlandı. SCP-049 bu sonuçtan memnuniyet duyduğunu ifade etmesi ile beraber, "hastalık hala başlangıç ​​aşamasındaydı. Veterinerlik pratiğim, fazla gelişmiş değil ancak hasta işleme iyi yanıt verdi." dedi.
Gözlem Kaydı 049.OL.3 ÖZET
Konu: SCP-049
Önsöz: SCP-049'a yakın zamanda ölen bir orangutanın cesedi sağlandı. SCP-049 orangutan ve insan fizyolojilerindeki benzerlikler nedeniyle memnuniyetini belirtti ve şükranlarını sundu.
Gözlem Notları: SCP-049 orangutan üzerinde birkaç gün çalışarak, birkaç kez yeniden canlandırdı. Fakat, SCP-049, deneyimlediği sonuçlardan hoşnut görünmedi ve ek çalışmalarından önce yaratığı üç kez yeniden canlandırdı. Beşinci kez yeniden canlandıramadıktan sonra cesedi yakmaları için Vakıf personeline teslim etti. "Bundan çok şey öğrendim, ancak önceki iyimserliğimin yanlış olduğundan korkuyorum. Daha önce tedavi çalışmalarımda böyle bir engele denk gelmemiştim. Bunun gibi başka denekler araştırmamın ilerlemesine çok yardımcı olacaktır." diye belirtti.
Gözlem Kaydı 049.OL.7 TAMAMI
Konu: SCP-049
Önsöz: SCP-049'a yakın zamanda ölen bir büyükbaş cesedi verilmiştir. Bu seçimden dolayı memnuniyetsizliğini bildirmesine rağmen yine de kabul etti.3.
Gözlem Notları: SCP-049, büyükbaş hayvan cesedi üzerinde çalışarak birkaç gün geçirdi. Sadece talep ettiği, kurutulmuş et, ince krakerler ve sert peyniri yemek için mola verdi.4. SCP-049 önce cesedin mumyalanmasıyla başlayarak, çantasından her biri farklı, koyu bir sıvı içeren bir dizi uzun şırınga çıkardı. SCP-049 bunları 'sıvıların özleri' olarak tanımladı ve şu şekilde açıkladı, "Veba vücutta sistemik dengesizliğe yol açar, bu durumda tedavi uygulanmadan önce vücuttaki özlerin dengelenmesi lazımdır yoksa bünye tedaviyi reddeder"5
Sonraki birkaç gün içinde, SCP-049, sığır cesedinin organlarını bir dizi büyük metal aletle ayarlamak için önemli miktarda zaman harcadı. Sekiz gün sonra SCP-049, paratoner benzeri bir alet üretti. Dr. Hamm bunu bir şok cihazı ile değiştirerek cesede çeşitli yerlerinden elektrik verdi. Bu eylem, başın tersine ve uzuvların da tuhaf yönlerde olmasına rağmen sığırı yeniden canlandırmayı başardı.
Bunu Takiben Yapılan Görüşme
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Hamm: Birkaç haftadır çalışmanı izliyoruz ve dürüstçe söylemek gerekirse ne yaptığını anladığımdan emin değilim. İşlemini ayrıntılı olarak anlatabilir misin?
SCP-049: Aman Tanrım hayır. Süreç çok karmaşık ve yoğundur. Asistanınıza da söylediğim gibi yöntemlerim hakkında bulabileceğiniz en iyi bilgiyi burada günlüklerimde bulabilirsiniz. Çünkü çalışmalarımın çok kapsamlı kayıtlarını tutuyorum.6
Dr. Hamm: Anlıyorum. Endişem o ki doktor, biz hala neyi tedavi etmek istediğini, nasıl ortaya çıktığını ya da bu denekleri yarı canlı, akılsız dronlara dönüştürmenin nasıl bir fayda sağladığını anlamış değiliz.
SCP-049: Vebayı anlamıyor musunuz? Bunca zaman sonra bile mi? Doktor, o bahsedilemez bir korkudur, daha önce birçok kez yüzünü göstermiş ve tekrar gösterecektir. Korkarım ki, tam olarak anlayamadığınız bir hastalığın merhametinde olmanız çok acı.
Dr. Hamm: Bu hala soruma bir cevap vermiyor. Yaptıkların nasıl bir tedavi sayılabilir?
SCP-049: (Aniden huzursuz hale gelerek) Bu bir tedavi! Dilerseniz çabalarıma gülebilirsiniz ancak, bu büyük bir merhametle yapılan bilimsel ilerlemeyi karalamayın. Sizin bu dar görüşünüzle gördüğünüz şey, Vebaya yakalanmış bir canlının umabileceğinden çok daha iyi bir yaşamdır. Bu canlı şimdi temiz, vebayı yayamayacak ve yaşayacağı dehşetten kurtuldu.
Dr. Hamm: Bu bir canlı değil doktor, hatta-
SCP-049: (Sarsılmış bir şekilde) Benimle alay etmeyin beyefendi! Siz ve meslektaşlarınız, diğer birçok insan gibi küçük aksiliklere bakmaktan, kurtuluşun gözlerinizin önünde gerçekleştiğini fark etmekten acizsiniz. Siz, çürüyen kütükleri değiştirmeden bütün binanın üzerinize çökmesini mi beklersiniz? Hayır. Onları bulur ve çıkarırsınız. Ve yerlerini çürümemiş olanlar ile değiştirirsiniz. En önemlisi de, artık farklı gözüküyor diye alay etmezsiniz. Çünkü o artık sağlam ve hastalıktan kurtulmuştur.
Dr. Hamm: Özür dilerim. Seni tedirgin etmek istemezdim. Sadece anlamaya çalışıyorum.
SCP-049: (Derin Nefes Alır) Evet pekala, lütfen ileride sözlerinize dikkat edin doktor. Ben bir profesyonelim ancak profesyonellerin bile başyapıtlarının eleştirilmesi karşısında gururları incinebilir. Bunu meslektaşlar arasında bir iyi niyet göstergesi olarak affedeceğim.
Dr. Hamm: Sana yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?
SCP-049: (Duraksar, Dr. Hamm'den uzağa bakarak) Hayır, hepsi bu kadar. Her zamanki programda başka bir denek, daha fazla insan anotomisine sahip olanları tercih ettiğimi biliyorsunuz.
[KAYIT SONU]
Katılan Araştırmacının Notu: SCP-049, diğer insanlara gerçekten yardım etmek istiyor gibi görünmesine rağmen, bizi tam olarak neyden kurtarmaya çalıştığına dair somut bir örnek sunamamıştır. Birkaç hafta boyunca izlediğim kadarı ile sonuçlar hiç değişmiyor gibi görünse de, SCP-049 mükemmel tedavisine yaklaştığını iddia etmeye devam ediyor. Onun, ortaya çıkan sonuçların gerçekliğinden bizim düşündüğümüzden daha fazla bilincinde olduğunu düşünüyorum.
Ek 049.3: 04/16/2017 Tarihli olay
SCP-049'un muhafaza altına alınmasından kısa bir süre sonra Dr. Hamm, varlığın anormal özellikleriyle ilgili olarak bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Zamanla SCP-049, denekleri ve SCP-049-2 örnekleri ile ilgili memnuniyetsizliğini belirtmeye başladı. Bu, SCP-049'un hiçbir zaman saldırgan davranış sergilemediği birkaç ay boyunca devam etti.
16 Nisan 2017'de Dr. Hamm, rutin bir röportaj daha yapmak için test odasına girerken SCP-049 tedirginleşti ve Dr. Hamm'e kendini iyi hissedip hissetmediğini sordu. Dr. Hamm protokol gereği SCP-049'a röportajın gerekli olduğunu hatırlattı. Varlık agresifleşerek Dr. Hamm'a saldırıp onu öldürdü. Güvenlik protokolündeki bir gecikme nedeniyle ve Dr. Hamm oda içi acil durum sistemini etkinleştirmediği için cesedi üç saat sonrasına kadar fark edilmedi. Bu noktada SCP-049 onu bir SCP- 049-2 örneğine çevirmişti.
Hadisenin ardından SCP-049 ile Dr. Theron Sherman röportaj yaptı.
Görüşmeci: Dr. Theron Sherman, Site-42
Görüşülen: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Sherman: Kendini açıklamanı bekliyorum.
(Yanıt yok)
Dr. Sherman: SCP-049, eylemlerini açıklaman bekleniyor ve iş birliği yapmamanın muhafaza şartlarında daha fazla kısıtlamaya neden olacağını hatırlatırım.
SCP-049: (Duraksar) Yaptıklarım açıklama gerektirmiyor.
Dr. Sherman: Doktor Raymond Hamm'i öldürdün ve parçaladın ta ki-
SCP-049: (Sinirle konuşmayı bölerek) Ölmedi! Hayır! O… Ölü değil… Tedavi oldu.
Dr. Sherman: Tedavi mi? Neyin tedavisi?
SCP-049: Veba, beyefendi! Zannederdim ki en azından siz, benim hastalığı fark etmemin ne kadar büyük şans olduğunu anlarsınız yoksa-
Dr. Sherman: (Bölerek) Ne Vebası? Durmadan bu hastalıktan bahsediyorsun ama bir kere bile onu tanımlayabilmiş değilsin. Onda şimdiye kadar göremediğin ne gördün de bu onun hayatına mal oldu?
SCP-049: O… (Duraksar) Veba öngörülemez şekillerde başlar, ilerler ve.. ve hazırlıksız olanlara gizlice (Nefes alıp vermesi şiddetlenir) Buna ne derseniz deyin doktor. Ona yaptığım bir merhametti. O tedavi oldu.
Dr. Sherman: O şu an bir bitkiden farksız!
SCP-049: (Duraksar) Ben… Ben anlamanızı beklemiyorum. Siz ve sizin gibiler bilim insanı değil de- duygularının esiri olduğunu kanıtladı. Benim gördüğüm dehşetleri, vebaya yenik düşen ve değişen milyonlarca insanı tahayyül edemezsiniz.
Dr. Sherman: Senin tedavin Ray'in canına mal oldu.
SCP-049: Hayır, efendim, ben onu kurtardım! Siz bu dünyanın ölüm ve umutsuzluğa geri dönmesine göz yumardınız. Yarattığım mucizeyi görmezden geldiniz-
Dr. Sherman: (SCP-049 konuşurken devam ederek) Ne hastalığı? Ne Vebası? O sağlıklı bir insandı! Ve iyi bir doktor!
SCP-049: -ki ben bunu ücretsiz olarak ihtiyacı olan herkese sunuyorum. Siz bu tartışmaya değmezsiniz beyefendi! Dar görüşlü ve aptalsınız. Dr. Hamm hastaydı ve ben (nefes nefese kalır) ben onu iyileştirdim. Bunu yapabilecek tek kişi benim. Çalışmam devam etmek zorunda. Öğrenilmesi gereken çok fazla şey var-
Dr. Sherman: Bu kadarı yeter. İzinlerin iptal edildi, karantinaya hoş geldin 049. (Mikrofondan uzaklaşır) Burada işimiz bitti.
SCP-049: -ki başkaları da kurtarılabilsin! Sen bile, bunu hak etmiyor olsan da sen bile kurtarılabilirsin. Herkesi kurtarabilirim! Bu hastalığı kaldırabilirim! Sadece ben! Ben- ben… (güçlükle nefes alır) Onu kurtardım… Dr. Hamm… Onu tedavi ettim. O hastaydı… Biliyorum ki o hastaydı. Biliyorum… Ve ben… Hepiniz hastasınız. Ama ben sizi kurtarabilirim. Herkesi kurtarabilirim. Çünkü ben tedaviyim.
[KAYIT SONU]
EK 049.4: Olay Sonrası Rapor Görüşmesi
Aşağıdaki röportaj 16/04/17 049 Olay Raporundan bir alıntıdır. Görüşme Dr. Elijah Itkin tarafından ilk araştırmanın başlamasından üç hafta sonra gerçekleştirildi.
Tarih: 5/7/17
Görüşmeyi Yapan Kişi: Dr. Elijah Itkin
Görüşmeci: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Itkin: SCP-049, bu röportajı 16 Nisan'da bir personelin ölümüyle sonuçlanan eylemleriniz hakkındaki araştırmamızı kapatmak için yapıyoruz. Yapacağınız yorum var mı?
SCP-049: Sadece çalışmama devam etmeme izin vereceğiniz günü sabırsızlıkla bekliyorum! Son birkaç haftayı notlarımı derleyerek ve Vebanın nasıl, neredeyse benim bile tespit edemeyeceğim kadar sinsi bir şekilde birini enfekte edebildiğine dair yeni bir teori geliştirerek geçirdim.
Dr. Itkin: Eylemleriniz için herhangi bir pişmanlık yaşadınız mı? Dr. Hamm'in ölümü için?
SCP-049: (Elini sallar) Ah, evet. Bir meslektaşın ölümü her zaman üzücü olur ancak Vebanın karşısında hızlı ve tereddütsüzolmalıyız doktor.
Dr. Itkin: Dr. Sherman raporunda ilk röportajınız sırasında kederli göründüğünüzü belirtti.
SCP-049: Keder- (Duraksar) Evet, belki. Bunu düşünmedim… Bir başka doktorun enfekte olması acı verici fakat çalışma devam etmeli. Ne yazık ki üzücü olduğu kadar Dr. Hamm'in ölümü önemli bir fikir sağladı. Canlı insan denekler çalışmada ilerlemenin tek yolu. Tedavinin ölü et üzerinde etkisi çok az ve cömertçe sağladığınız cesetlerden öğrenebileceğim kadarını öğrendim. Artık hala hayatta olup hastalıktan etkilenenler ile ilgilenmeyi arzu ediyorum.
Dr. Itkin: Korkarım ki bu konuda hayal kırıklığına uğrayacaksın.
SCP-049: (Gülerek) Doktor… Yerinizde olsam bu kadar emin olmazdım.
[KAYIT SONU]
Dipnot
  1. Varlık 15. Yüzyıl Fransasından olduğunu iddia etse de çok fazla seyahat ettiğini itiraf ediyor.
  2. Bu çantanın iç hacmi anormal şekilde geniştir. SCP-049'un bunun içinden çantanın kendisinden büyük objeler çıkardığı görülmüştür.
  3. SCP-049 insan denekler ile çalışma isteğini birkaç kez belirtti ve bu sağlanmadığında memnuniyetsizliğini dile getirdi.
  4. Gıdaya gereksinim duymadığını fakat keyif aldığını ve gıdanın çalışmasına yardımcı olduğunu belirtiyor.
  5. SCP-049 bunu açıkladıktan sonra ekledi "Tabii bu bir hekim için en temel bilgidir, eğitiminiz sırasında bunu öğrenmiş olduğunuzu zannederdim."
  6. SCP-049'un günlükleri bilinen herhangi bir dilde yazılmış değildir, dil bilimci ve kod kırıcıların deşifre etme çabaları başarısız olmuştur.
submitted by Exile_Falcon77 to KGBTR [link] [comments]

Irondebik al kurandaki celiskiler

A- Kur’an’ın Kendi İçindeki Dinî Çelişkiler:
1- Hesap gününde Allah’tan başkası şefaat edebilir mi?
Edemez / Bakara-48: Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.
Edebili Meryem-87: Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.
Edebilir diyen diğer Ayetler: Zuhruf-86, Edemez diyen diğer ayetler: Enam-51, Bakara-123, Secde-4, İnfitar-19
2- Kötülük Allah’tan mı gelir?
Nisa -78. Nerede olursaniz olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa “Bu, senin tarafındandır” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır”. Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?
Nisa-79. Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahid olarak Allah yeter.
3- Müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi?
Gidebili Bakara-62. Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku ve üzüntü yoktur. (Ayrıca Maide-69 ) Gidemez/ Ali İmran-85. Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. (Ayrıca tevbe-30)
4- Cennetin genişliği ne kadardır?
Göklerle yer kada Ali İmran -133. Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun. Gökle yer kada Hadid-21. Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resulüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
5- İlk müslüman kimdir?
Enam-163’e göre Muhammed. Araf-143’e göre Musa. Ali İmran-67’ye göre İbrahim.
6- Kur’an’daki Gaflar: (Allah’a ait olmadığı açık olan Ayetler)
Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.
Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.
Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!
Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
En’am-104. Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. Ben başınızda bekçi değilim.
En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.
Bu ayetlerden Kur’an’ı yazanın Muhammed olduğu açıkça belli oluyor. Hitap eden Allah değil, Muhammed. Belli ki gaf yapmış, “De ki” ekini unutmuş.
7- İblis melek midir, cin midir?
Bakara-34’e göre melek, Kehf-50’ye göre ise cindir.
Bakara-34. Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
Kehf-50. Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!
8- İslam’da Vasiyet geçerli midir?
Bakara-180’de ölümü yaklaşanlar için vasiyet etmek şart koşulmuşken, Nisa/ 11-12 ayetleriyle vasiyetin bir hükmü kalmamış, miras taksimi zorunlu kılınmıştır.
Bakara-180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.
Ayete ilaveten, Muhammed’in Veda Hutbesinde şöyle dediği yazılıdır:
“Mirasçı için ayrıca vasiyet etmeye gerek yoktur.”
9- Allah’ın katına olan mesafe-zaman çelişkisi:
Secde 5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O’nun nezdine çıkar.
Mearic 4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar. Bu çelişkiye bir de Allah katındaki zaman çelişkisini ekleyelim:
Hac-47. Senden çabucak azabı getirmeni istiyorlar. Allah, asla vaadinden caymaz. Doğrusu Rabbının katında bir gün; saydıklarınızdan bin yıl gibidir.
10- Allah herşeyi bilir mi?
Gaybı bilen yalnızca Allah’tır” ayetlerine rağmen Enfal/ 65-66 da Allah’ın bir müslümanın kaç düşmana bedel olduğunu ancak savaştan sonra bilebildiği anlaşılıyor.
Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kafirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.
Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.
11- Evlilikte Peygambere tanınan ayrıcalık:
Ahzap-50. Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helal kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikah etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
12- Allah ve melekleri, Muhammed’e salat eder mi?
Ahzap-56. “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin, selam edin.” ayetinde Allah’ın peygambere salat ettiği ifadesi büyük çelişkidir.
Salat = Namaz, dua
Bu ayetteki salat’ın namaz anlamına gelmediğini, destek anlamı taşıdığını öne sürenler de vardır. Bu da apaçık olduğu söylenen ayetler üzerinde bırakın sıradan insanları, İslam alimlerinin dahi anlaşamadığını gösterir.
13- Allah gönderdiği kanunları, hükümleri değiştirir mi?
Bakara-106. “Herhangi bir Ayet’in hukmunu yururlukten kaldirir veya unutturursak, onun yerine daha hayirlisini veya benzerini getiririz. Allah’in herseye gucunun yettigini bilmezmisin? ”
Hac-52. Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Nahl-101. Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.
Rad-39. Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır.
Aşağıdaki ayetlerde ise farklı söylenir;
Fatır-43. “… Hayır! sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın. ”
Feth-23. “… Allah kanununda hicbir degişiklik bulamazsınız. ”
14- Tanrı’nın kitabı düzensiz, karmaşık olabilir mi?
Kur’an’ın genelinde konu karmaşası ve uyumsuzluk vardır. Bir konudan bir başka konuya atlanır. Örneğin Bakara suresinde boşanma konusu işlenirken aniden namaz kılma ve usülleri anlatılmaya başlanır. Ardından tekrar hukuk konularına dönülür. (Bakara/ 237-238-239)
Birçok surede aynı anlatımlar tekrarlanır. Bu durum Kur’an ayetlerinin karışık ve düzensiz toplandığını gösterir ki Allah’ın koruması altında olan bir kitabın böyle düzensiz olması bir çelişkidir.
15- Edison, Einstein, Ebu Talip vb. ebedi cehennemlik mi?
Ali İmran-115. Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.
Bakara-217. Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.
Tevbe-17. Allah’a ortak koşanların, inkarlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedi kalacaklardır.
Müslümanların yaptığı zerre kadar işler karşılıksız kalmayacakken, inanmayanların bütün amelleri boşa gidecek ve sonsuza kadar cehennemde işkence görecekmiş. Tanrı böyle haksızlık yapar mı?
16- Şüphesi, çelişkisi olanın soru sorması yasak!
Maide-101. Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
Maide-102. Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kafir oldu.
Allah’ın soru sorma yasağı koyması kadar saçma bir hareket olabilir mi? Böyle bir saçmalığı, sorular karşısında kendine güvenemeyen insan yapar.
17- Kur’an apaçık anlaşılır bir kitap mı?
Şuara-195’te Muhammed, “uyarıcılardan olabilsin diye” Kur’an’ın “apaçık bir dille” indirildiği; Zuhruf/ 2-3 ‘te daha açık olarak, ” Apaçık Kitaba yemin olsun ki şüphesiz biz O’nun düşünüp anlayasınız diye ” indirildiği; Fussilet-44’te Kur’an ayetlerinin uzun açıklamalı olmadığı; Yusuf-12’de Kur’an’ın, herkesçe “okunup anlaşılması için” indirildiği; Duhan-58 ‘de, herkese öğüt alsınlar diye kolaylaştırıldığı söylenir.
Ancak Kur’an anlaşılmaz bir yığın ayetle ve kavramla doludur. Anlaşılabilmesi için eski Kureyş Arapçasının, hadislerin, peygamberin ayrıntılı hayatının, dönem tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir.
18- Kıble, İslam’ın ilk yıllarında neden Kudüs’tü?
Müslümanlar kıble olarak önce Kudüs’ü sonra Kabeyi seçmişlerdir. Bu durum Bakara/ 142-145 ayetlerinde açıklanır.
Bakara-142. İnsanlardan bazı beyinsizler; «Onları daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren sebep nedir?» diyecekler. De ki; «Doğu da Batı da Allah’ındır. O dilediğini doğru yola iletir.»
Kıble değişikliği bir çelişkidir ve Yahudilerle yaşanan çekişme neticesinde çıkmıştır. Halbuki madem önceki toplumların ve peygamberlerin de namaz kıldığı iddia edilir, öyleyse onların kıblesi neyse yine o olmalı ve hiçbir şartta değişmemeliydi.
19- Ganimetlerin tamamı mı yoksa 1/5’i mi?
Enfal-1.’de “ganimetler Allah’ın ve peygamberindir” denirken, Enfal-41’de “ganimetlerin beşte biri Allah’ın ve peygamberindir” denir.
Enfal-1. (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”
Enfal-41. Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. (…)
20- Peygamberler eşit mi yoksa üstün olanı var mı?
Bakara-285 ‘te Peygamberler arasında fark olmadığı söylenirken, aynı surenin 253. ayetinde; “İşte bu peygamberlerin bir kısmını diğerlerine üstün kıldık..” denir.
Bakara-285. Peygamber de, iman edenler de O’na indirilene inandı. Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. “O’nun peygamberlerinden hiçbirinin arasında fark görmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Affını dileriz ey Rabbimiz, Dönüş sana’dır” dediler.
Bakara-253. İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. (…)
21- Kur’an Mekke ve çevresine mi yoksa tüm insanlara mı?
Enam-92. Bu da kendisinden öncekileri doğrulayan mübarek bir kitaptır ki, beldelerin anası (Mekke) ile onun çevresindekileri uyarman için indirdik. Âhirete inananlar, ona da inanırlar; onlar, namazlarına da dikkatle devam ederler.
Kalem-52. Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.
22- Cehennemde kapışma?!
Alak/ 15-18. And olsun ki onu perçeminden, yalancı ve günahkar perçeminden cehenneme sürükleriz. O zaman taraftarlarını çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız.
Ayet, Ebu Cehil için söylenmiş. Güçsüz bir insanın “Allah benden yana” demesine benziyor. Yani insan sözü.
23- Hitap çelişkisi: ( Ben, Biz, O, Allah)
Kur’an’da ayetlerin çoğunda Allah 3. şahıs, bazılarında 1.şahıstır. Kimi ayetlerde çoğul “biz” ifadesi, kimilerinde ise tekil ifade mevcuttur. Örneğin Hac/ 34-35 de şahıs zamirinde tam 6 kez değişiklik yapılır. Allah’tan hitap bir kitapta hep aynı zamir kullanılmalıydı.
24- Bu ayette melekler mi konuşuyor?
Zuhruf-11’de de ilginç bir kurgu vardır: “O suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz”. Suyu indiren Allahsa, ölü memleketi dirilten kim? Kur’an’ı Allah gönderdiyse bu “biz” diyen kimler?
25- Allah mı şair? Muhammed mi?
79 ayetlik Rahman suresinin 31 ayeti aynıdır. ” Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz” ayeti sürekli tekrarlanmıştır. Benzer tekrarlara başka surelerde de rastlanır. Bu acaba Muhammed’in mi yoksa Allah’ın mı edebi özelliği, keyfiyetidir?
26- Kıyametin saatini Allah bilmiyor mu?
Füssilet-47. Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi ona (Allah’a) havale edilir. Anlaşılan melekler Allah’tan daha iyi biliyor herşeyi.
27- Allah kimin neye taptığını bilmiyor mu?
Sebe-40. O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek. 41. (Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.”
28- Allah insan gibi yemin eder mi?
Naziat suresi de şöyle başlar: “(1) Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, (2) Canları kolaylıkla alanlara and olsun, (3) Yüzüp yüzüp gidenlere and olsun, (4-5) Yarıştıkça yarışan ve işleri yöneten meleklere and olsun “.
Ayrıca Kur’an Allah’ın yeminleri ile doludur. Arapların çok yemin ettiği özelliği bilinir de Allah’ın bu kadar çok yemin etmesi anlaşılmaz. Yoksa bu yeminler Muhammed’in yeminleri midir?
29- Allah küfreder mi?
Enam-108’de “Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” denmesine rağmen;
Bakara-171, Araf-179, Furkan-44, Tevbe-28, Bakara-65, Maide-60, Cuma-5, Araf-176 da farklı inançlardakilere hayvan, eşek, köpek, domuz, pislik, maymun diye sövülmüştür.
30- Büyüyünce hayırsız evlat olacağı sanılan çocuğun öldürülmesi:
Kehf-80. ” Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkara sürüklemesinden korktuk.”
Hiçbir suçu olmayan bir çocuğu, ilerde anne-babasına karşı kötü davranma ihtimali nedeniyle öldürmek ne derece haklı bir gerekçedir? Sanki bütün hayırlı anne-babaların hayırsız çocukları öldürülüyormuş gibi aktarılan bu maval doğru mudur?
31- Muhammed’in onca eşine ilaveten evlatlığının eşiyle evlenmesi:
Ahzap-37′ de hoşlandığı evlatlığının karısı Zeynep’le evlenebilmesi için, ahlaki bir adet olan evlatlığın öz evlat gibi görülmesi kuralının kaldırılması etik açıdan yanlış değil midir?
32- Allah’ın velisi var mı yok mu?
İsra-111. Ve de ki: “Övgü, allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zillettten ötürü de bir veliside yoktur.” O’nu alabildiğine Yücelt. Yunus-62. Uyan! Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!
33- Yaratan mı? Yaratanlar mı?
İhlas-1. De ki; O Allah bir tektir.
Saffat-125. Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba’l’e mi taparsınız?
Yaratanların en iyisi Allah’sa diğer yaratanlar kim?
34- Allah yardıma muhtaç mıdır?
İhlas-2. Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir )
Muhammed-7. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.
35- Yer ve gök kaç günde yaratılmıştır?
6 günde : (Araf-54) (Yunus-3) (Hud-7) (Furkan-59) 8 günde : (Füssilet/ 9-12)
36- Kölelik evrensel mi?
Nahl-75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
Kur’an’daki ayetler evrensel ise; İnsanlar arasında ayrım, köleliğin kaldırılmamış olması yanlış değil midir? Bu durumda kölelik kıyamete kadar meşrulaştırılmış olmuyor mu?
37- Kur’an’da neden sadece İsrail’e gönderilen peygamberler var?

Kur’an’da bildirilen peygamberlerin neredeyse tamamının Yahudi olması, her kavme peygamber gönderildiği belirtilmesine rağmen başka milletlerden tek örneğin olmaması nasıl açıklanabilir? “
Neden peygamberler hep aynı soydan?
124.000 peygamber” bir hadis uydurması olsa bile, peygamberlerin İbrahim’in soyundan olduğu iddiası büyük bir çelişkidir. Demek ki İbrahim’in soyundan olmayanlara peygamberlik verilmemiştir. İngilizler, Fransızlar, Japonlar, Türkler, Ruslar, Kızılderililer, zenciler İbrahim soyundan olmadığına göre her millete peygamberlik verildiği iddiası doğru olamaz. Olsaydı, bir tanesinin bile izi olmaz mıydı? Halbuki tümü Ortadoğu’dan ve Sami kökenli. Demek ki hepsi Sami uydurması..
38- Musevilere “Yahudi” denmesi:
Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık.
Kur’an’da Musevilerden Yahudi diye bahsediliyor. Halbuki o dönemde Yahudi olduğu halde Hristiyan olanlar çok. Madem ki “Hristiyan” yani “İsacı” diyor, “Musevi” yani “Musacı” da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateisti, dinsizi, Hristiyanı, müslümanı, Budisti vardır.
Ayrıca bir millete bir gıdanın yasaklanıp, diğer milletlere serbest bırakılmasının mantığı olabilir mi? Örneğin “Türklere balık yemeyi yasakladık” dense bu kabul edilebilir mi?
  1. İnananlar Muhammed’in kulu mu?
Zümer-10. Kul ya ıbadillezıne amenütteku rabbeküm lillezıne ahsenu fı hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hısab
Ayet, “De ki ey inanan kullarım” ile başlıyor.
De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’
Muhammed, inananlara “kullarım” diye sesleniyor. Bazı meal tahrifatçıları bu hatayı kamufle edebilmek için mealin başın “Bizim adımıza de ki” ya da “tarafımdan söyle” gibi ilaveler yapmışlar. Halbuki Arapçasında bunlar yok. Bazıları da “Kullarım” değil, “kullar” olarak çevirmiş.
Eğer Kur’an’ı Allah gönderseydi ayette Allah’ın “de ki” demeyip direk kendisinin söylemesi gerekirdi. Ya da “İnanan kullarıma de ki” şeklinde olmalıydı.
Aynı ifadeyi Zümer-53’de de görmekteyiz:
Zümer-53. De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
40- “Günah Çıkarma” Kur’an’da da var!
Tevbe-102. Onlardan (Münafıklardan) bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 103. Onların mallarından, onları günahlarından arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlara huzur verecektir. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
41- Meleklerden peygamber olur mu?
Muhammed’e inanmayanlar ” Elçi olarak bize bir melek gelmelsi gerekmez miydi” derler. Buna şu yanıt verilir:
İsra-95. De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine), yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”
Mantıklı. Dünyada insanlar yaşadığına göre melekten peygamber olmaz. Gelgelelim meğer öyle değilmiş. İsra-95’de melekten peygamber olamayacağı söylenirken; Bakın aşağıdaki ayette ne diyor:
Hac-75. Allah, meleklerden ve insanlardan peygamberler seçmiştir; şüphe yok ki Allah, duyar, görür.
42- Cehennemde sadece ne yenir? Zakkum mu? Darı dikeni mi? Yoksa kanlı irin mi?
Duhan/ 42-43-44. Doğrusu (cehennemde) günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.
Gasiye suresi 6. ayeti öyle demez.
Leyse lehüm ta’amün illa min dariy’ın.
Onlar için darı dikeninden başka bir yiyecek yoktur.
Hakka-36. Ve lâ taâmun illâ min gıslîn
“Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.”
Zakkum ağacı ile darı dikeni çok farklı bitkiler olduğuna ve kanlı irinle de eş anlamlı olmadıklarına göre ayetler arasında çelişki mevcuttur.
  1. Dünya oyun ve eğlence yeri mi?
Duhan 38. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Enbiya 16. Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
Enam 32. Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
Muhammed 36. Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez.
Duhan ve Enbiya suresinde dünyayı oyun ve eğlence olsun diye yaratmadığını söyleyen Allah, diğer iki surede tersine dünyanın oyun ve eğlence yeri olduğunu söylüyor. Bu, açıklanabilir bir çelişki değildir. Belli ki Muhammed’in zaman içinde fikri değişmiş ama daha önce ne yazdığını unutmuştur. Allah olsaydı, unutmaz ve böyle bir çelişkiye sebep olmazdı.
  1. Bebeğin sütten kesilme süresi kaça ay?
Lokman 14. Gerçi biz insana, anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. (Biz insana): «Bana, anana ve babana şükret» diye de tavsiye ettik. Dönüş, ancak banadır.
Ahkaf 15. Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.”
Parantez içinde belirtilenlerle hamilelik döneminin katıldığını kabul ettiğimizde toplamda 30 değil, 33 ay yapar. Hamilelik 9 ay + Emzirme 24 ay = 33 ay. —- Allah 3 ay eksik mi söylemiştir, yoksa Allah2ın sözlüğünde “yaklaşık” sözcüğü mü yoktur acaba?!
  1. Önce Yer mi düzenlendi yoksa Gök mü?
Fussilet ve Bakara suresindeki ayetlere göre önce yer sonra gök.
Fussilet (9-10). De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.
Fussilet (11-12). Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk.İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.
Bakara 29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
Gelgelelim Naziat suresinde durum tam tersidir:
Naziat (27-29). Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti, onu yükseltip düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.
Naziat (30-33). Ondan sonra da yerküreyi döşedi. Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere, yerden suyunu ve otlağını çıkardı ve dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
Bundan daha büyük bir çelişki olur mu? Allah, göğü mü önce düzenlediğini, yoksa yeri mi önce düzenlediğini birbirine karıştırır, bir ayette yer, başka ayette gök der mi? Böyle bir karışıklığı bir tanrı değil, bir insan yapar ancak..
  1. Allah insanların inanmasını mı ister inanmamasını . mı?
İsra 45-46. Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur’an’da sadece Rabbinin birliğini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar.
Meryem 83. Görmedin mi, biz gerçekten şeytanları, kafirlerin üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.
Bir insanın başlangıçta bir fikre, bir ideolojiye, bir dine inanmaması, ölene kadar inanmayacağı anlamına gelmez. Örneğin Muhammed’e de Mekke döneminde 300-400 kişi inanmış, diğerleri inanmamıştı. Ama 10 yıl sonra zorla ya da kendi isteğiyle onbinlerce insan inanmış oldu. Ömer bile ilk sıralar inanmamış hatta Muhammed’i öldürmeyi kafasına koymuştu. Halid Bin Velid Kureyşlilerin komutanıydı, Bedir ve Uhud Savaşlarında az müslüman öldürmemişti. Yani, en büyük düşmanlardan, Kur’an tabiriyle en büyük kafirlerden biriydi. Ama hudeybiye anlaşmasından sonra müslüman olmuştu. Ebu Süfyan, karısı ve hamza’nın ciğerini yiyen Hind, oğlu Muaviye, Hamza’yı öldüren ve ciğerini söken Vahşi ve daha bir yığın kafir, sonradan müslüman olmuşlardı. Ama ayetlere göre Allah, inanmayanların üzerine şeytanları gönderip kışkırtıyor ve onları daha fazla günaha, daha fazla kötülüğe zorluyor. Kur’an’ı anlamamaları için engeller koyuyor. Mantıklı olduğu söylenebilir mi?
B- KUR’AN’DAKİ BİLİMSEL ÇELİŞKİLER
1- Tarık Suresi 7. ayet:
(Bu su- meni) Bel kemiği ile kaburgalar arasından çıkar.
Tıp, testislerden diyor.
2- Cennetin genişliği göklerle yer kadar mı?
Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Âli İmran Suresi-133)
Yer’den kastedilen dünya gezegeni olduğuna göre, dünya da uzayda diğer gök cisimlerinden bir olduğuna göre “gök ile yer kadar” demek anlamsız bir ifadedir. Hatta bu ifadeden yerin altta, uzayın ise üstte algılandığı anlaşılmaktadır.
3- Dünyanın 4 günde, göklerin ise 2 günde yaratılmış olması: (Füssilet/11-12)
  1. De ki: “Siz gerçekten yeri iki günde yaratanı inkar edip duracak mısınız? Birde O’na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir.
  2. Hem ona üstünden ağır baskılar (dağlar) yaptı, onda bereketler meydana getirdi ve onda azıklarını dört gün içinde araştıranlar için bir düzeyde takdir buyurdu.
  3. Sonra göğe doğruldu da o bir duman iken ona ve yere: “İkiniz de ister istemez gelin!” dedi. İkisi de: “isteye isteye geldik.” dediler.
  4. Böylece onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu ve her gökte (bulunan meleklere) işlerine ait emrini vahyetti. Dünya gökyüzünü kandillerle donattık ve koruduk, işte bu, hep o çok güçlü ve herşeyi bilenin takdiridir.
4- Yerin göklerden önce yaratılmış-düzenlenmiş olması: Füssilet/10-12
5- Miras dağıtımındaki avl yöntemi gerektiren matematik hatası. (Nisa/10-12)
https://panteidar.wordpress.com/2009/10/27/kuranda-matematik-hatasi/
6- Güneşin kara çamurlu bir suya batması.
Sonunda güneşin battığı (mağrib) yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta (Garabe) buldu, yanında bir kavim gördü. (Kehf Suresi-86)
Ayetten; dünyayı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz yanılmasından dolayı güneşin dünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan bir yanlış bilgiye sahip olunduğu anlaşılmaktadır.
7- Ortadoğuda yetişen Hurma, üzüm gibi meyvalardan bahsedilip batıda yetişenlerden hiç bahsedilmemesi.
Kur’an’da genelde tüm konular Ortadoğu’ya, Arabistan’a özgüdür. Örneğin yağmurdan, rüzgardan bahsedilir ama kardan, doludan, buzdan bahsedilmez. Hayvanlardan ve bitkilerden bahislerde de böyledir. Batıya özgü meyvalar hiç geçmez.
8- Kalbin beyin fonksiyonlarına sahip gösterilmesi.
Duygular, düşünceler, inançlar kalbin mi beynin mi fonksiyonları? Bakara/97-260-283, Kehf-28, Şuara-195
9- Ay’ın yarılması:
Kamer-1. Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
10- Gök gürültüsü, şimşek ve yıldırımın Allah’ın insanları korkutma ve cezalandırma aracı olduğu:
Rad/12-13. O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir. Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır.
11- Her canlının çift yaratıldığı:
Zariyat-49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.
Her canlı çift değildir. Bakteriler, virüsler bölünerek çoğalırlar.
12- Rahman-14. Allah insanı, pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı:
Halbuki benzer bir hayvanın dna’sı üzerinde yapacağı değişiklikle insanı yaratması daha bilimsel olmaz mıydı?
13- Kısasa Kısas:
Bakara-178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir.
Kısas’ın çağdaş hukukta geçerliliği olabilir mi? Bu ayetle Kur’an’ın evrenselliğinden bahsedilebilir mi?
14- Denizin yarılması, ölünün diriltilmesi gibi bilim dışı sözde mucizeler.
15- Hayvanların 8 çift olması:
Zümer-6. Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini varetmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir; sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; işte bu Rabbiniz olan Allah’tır. Hükümranlık O’nundur, O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur da O’nu bırakıp başkasına yönelirsiniz?
Sekiz çift hayvan az değil mi? Hangileri acaba? At, eşek, deve, koyun, keçi, öküz-inek, tavuk-horoz, hindi, ördek, tavşan, kuş, balık, kedi, köpek, balarısı… Aşağıdaki ayetlerde açıklanıyor hangileri olduğu:
Enam-143. Sekiz çift yarattı: Bir çift koyun, bir çift keçi. (…) Enam-144. Deveden bir çift sığırdan da. (…)
16- Yıldızların şeytanlar için atış tanesi olduğu:
Mülk-5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları küçük sanılıyor. Hatta göktaşı ile karıştırılıyor. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor. Koca yıldız, belki de dünyanın yüzlerce misli büyüklüğünde, ama ayette şeytanlara atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor. Sadece tek başına “yıldızların düşmesi” ifadesi bile yıldız’ın ne olduğunu bilenler için dinlerin uydurma olduğunu kanıtlamaya yeterlidir. Çünkü Tevrat, incil ve Kur’an’da aynı büyük yanlışa düşülmüştür.
17- Savaşçı Melekler:
Al’i İmran/124-125. İnananlara: “Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?” diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar de hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, nişanlı beş bin melekle yardım edecektir.
Savaşta müslümanlara melek ordusuyla destek veriliyormuş. Bugünlerde çok ihtiyaç var bu melek ordusuna ama Allah’tan tık yok, umursamıyor sanki.. Melek ordusu bilimdışı değil mi? Allah onun yerine müslümanları güçlü kılmış olsa daha doğru olmaz mı? 165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud’da) kendi başınıza geldiği için mi “Bu nasıl oluyor!” dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter.
Galip gelinen savaşta melekler var, mağlup olunanda neden yardımcı olmamışlar acaba? Galibiyet meleklerden, mağlubiyet insanların hatasından mı? 18- Ay’ın nur olduğu:
Yunus-5. O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay’ı da bir nûr kılıp, ona birtakım konaklar tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz.
Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor.
19- Bir gecenin bir ömre bedel olması:
Kadir-3. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır!
Sadece bir gece, bin aydan yani yaklaşık bir ömürden nasıl daha hayırlı olabilir?
20- Tatlı suda inci ve mercan yetiştiği:
Rahman suresi 19-22 ayetleri ile Furkan suresi 53. ayetinde geçen iki denizin birbirine salındığı-karıştırıldığı ama aralarında bir engel olduğunu yazan ayetlerde denizlerden birinin suyunun içilebilen tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. Rahman-22’de her ikisinde de inci ve mercan yetiştirildiğini yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez. Suni olarak inci yetiştirilse bile mercan hiç yetişmez.
21- Göğün, yıldızların yere düşmesi:
Bilindiği gibi, dünya evrende bir toz tanesi kadar küçük bir gök cismi ve güneşin bir uydusu. Ama Kur’an’a sanki dünya altta, bütün yıldızlar üstteymiş ve Allah tutmasa yere düşermiş şeklinde yansıtılmış. Bu da Kur’an yazarının bilimsiz şartlarda yetişen bir insan olduğunu gösteriyor.
Hac 65. Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
22- Dünyanın düz olduğu:
Kur’an’ın yer ve gök ayetlerindeki ifadelerinden yeri uçsuz bucaksız düz bir alan, göğü ise yerin üzerinde bir kubbe olarak düşündüğü net olarak anlaşılır. Örneğin “Cennetin genişliği göklerle yer kadardır” ifadesi, yerin bir gök cismi olmadığının sanıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Sanki bir uçta yer diğer uçta 7. gök varmış gibi düşünülmektedir. Ayrıca Fussilet suresinde yerin ayrı göğün ayrı yaratıldığı ifadeleri de bunu göstermektedir.
Bundan çok daha net olarak Şems suresi 6. ayetinde düzlenmiş olan yere yemin edilir. Ancak bu ayet mealciler tarafından tahrif edilerek yayılıp döşenmiş olarak çevrilmiştir.
Şems 6. Vel ardı ve mâ tahâhâ. — Ve yere ve onu düzleyene.
taha düzlemek demektir, tahiv kökünden düzgün sözcüğünden gelir. Elmalılı tefsirinde belirtilmiştir. Haznevi tefsirinde de 6- Yer´e ve onu düzeltene, şeklinde çevrilmiştir.

C- KUR’AN İLE TEVRAT ARASINDAKİ ÇELİŞKİLER
1- İbrahim’in babasının adı; Tevrat’a göre Tarah, Kur’an’a göre Azer.
2- İbrahim’in kurban etmek istediği oğlu; Tevrat’a göre İshak, Kur’an’a göre İsmail.
3- İsmail Tevrat’a göre peygamber değil, Kur’an’a gore peygamber.
4- Süleyman; Tevrat’a göre kral, Kur’ana göre peygamber.
5- Davud; Tevrat’a göre kral, Kur’ana göre peygamber.
6- Cennette Havva’yı aldatan Tevrat’ta yılan, Kur’an’da şeytan.
7- Tufan Tevrat’a göre tüm dünyaya, Kur’ana göre sadece Nuh’un kavmine.
8- Nuh’un gemisi; Tevrat’a göre Ararat dağına, Kur’an’a göre Cudi dağına.
9- Haman; Tevrat’ta Pers kralının yardımcısı, Kur’ana göre firavunun taş ustası.
10- Tanrının adı; Tevrat’ta YHWH, Kur’an’da Allah.
11- Tevrat’a göre insan, tanrının suretinde yaratılmıştır. Yani tanrı, insanın en mükemmel halidir. Ama Kur’an’a göre Allah’ın eşi-benzeri yoktur.
12- Putlara tapmadığı için ateşe atılan; Tevrat’ta 3 Yahudi, Kur’an’da İbrahim.
13- İmran; Tevrat’a göre Musa’nın babası, Kur’an’a göre İsa’nın dedesi.
14- Savaşa giderken, dizlerinin üzerine çökerek su içen askerlerin komutanı Tevrat’a göre Gideon, Kur’an’a göre Talut.
15- Deve eti Tevrat’ta haram, Kur’an’da helal.
Yahudiler Muhammed’e gelip; ” Sen İbrahim’in tevhid dinini getirdiğini söylüyorsun ama o senin gibi deve eti yemezdi, çünkü haramdı.” derler. Bunun üzerine gelen ayette şöyle der:
Ali İmran-93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.”
Tevrat’ı okuduğumuzda devenin yasak edilmiş olduğunu görmekteyiz:
Levilile 11:4-24. Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.
Bu durumda deve daha sonra temiz ve eti yenebilir hale evrimleştirilip mi helal kılınmıştır? Yoksa zaten temiz ve helaldi de Tevrat mı tahrif edilmiştir? Sebebi Kur’an’da belirtilir:
Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.
Dünya halklarından sadece Yahudilere konan bir yasakmış!!
D- KUR’AN İLE İNCİL ARASINDAKİ ÇELİŞKİLER
1- İsa bebekken, İncil’e göre mucize göstermemiş, Kur’an’a göre göstermiştir. Konuşmuş ve peygamber olduğunu söylemiştir.
2- İsa, İncil’e göre çarmıha gerilmiştir. Kur’an’a göre çarmıha gerilen İsa değil, İsa’ya benzeyen başka biridir.
3- Kur’an’a göre İncil’de Ahmet’den bahseder, İncil’de Ahmet ismi geçmez.
4- Şeytan, İncil’e göre melek, Kur’an’a göre cindir.
5- Şeytan, İncil’e göre Tanrı ile aynı mertebeye ulaşmak istediği için, Kur’an’a göre ise Adem’e secde etmediği için lanetlenmiştir.
6- İncil’e göre iyilikler Tanrıdan kötülük şeytandan, Kur’an’a göre hayır da şer de Allah’tandır.
7- İncil’de bir aziz olarak geçen Yahya’nın babası Zekeriya, Kur’an’da peygamber olarak geçer. Buna karşın Tevrat’taki Zekeriya peygamberden hiç bahsedilmez. Yani Kur’an’da Meryem’ler karıştırıldığı gibi, Zekeriya’lar da karıştırılmıştır
submitted by karizma_huso to KGBTR [link] [comments]

canlı ne demek video

Serkan Kaya - Aşk Ne Demek Bilen Var Mı - Canlı - YouTube YouTube CANLI OLMAK NE DEMEK ? (ÖDÜLLÜ YARIŞMA) - YouTube Ümit Yaşar - Aşk ne demek bilen var mı - YouTube Plasenta nedir? Canlı izle - YouTube CanLı Yayında ÖyLe Demek İstemedi Oruspu Cocuk Demek ...

Rüyada Ölmüş Birini Canlı Görmek anlamı nedir, neye yorumlanır? Rüyada Ölmüş Birini Canlı Görmek rüyasının tabiri, ne anlama geldiği ve neye işaret olduğunun yanıtı bu ... Rüyada ölmüş birini canlı ve gülerken görmek, kişiyi endişelendiren ne varsa yok olacağına işaret eder. Rüya sahibi hayatta rahat bir nefes alır. Üzerinden büyük bir yük kalkabilir. Canlı; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de sıfat olarak kullanılır. Canı olan, diri, yaşayan. Hareketli, hayat dolu, dinamik. Güçlü, etki li. Yaşayıp yer değiştirebilen yaratık, hayvan. Dikkat çekici, göz alıcı, parlak (renk), ateş parçası. Canlı yayın. Hareketli, hayat dolu, dinamik bir biçimde. Canlı aşılara kıyasla bağışıklık süresi kısadır. mRNA ne demek? Mesajcı RNA, sentezlenecek bir proteinin amino asit dizisine karşılık gelen kimyasal şifreyi taşıyan bir moleküldür. mRNA, bir DNA kalıptan transkripsiyon yoluyla sentezlenir ve protein sentez yeri olan ribozomlara, protein kodlayıcı bilgiyi taşır. canlı teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı. I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit. - Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum. It's a living being, so of course it shits. İstikşafi ne demek? Türkiye ve Yunanistan arasında 5 yıl aradan sonra başlayacak istikşafi görüşme nedir? Türkiye'nin davetinin ardından Atina ve Ankara'nın, Ege ve Doğu Akdeniz'deki ... canlı ders gereçleri nedir ve canlı ders gereçleri ne demek sorularına hızlı cevap veren sözlük sayfası. (canlı ders gereçleri anlamı, canlı ders gereçleri ingilizcesi, ingilizcede canlı ders gereçleri, canlı ders gereçleri nnd) canlı nedir ve canlı ne demek sorularına hızlı cevap veren sözlük sayfası. (canlı anlamı, canlı ingilizcesi, ingilizcede canlı, canlı nnd)

canlı ne demek top

[index] [4657] [5636] [4275] [2635] [5573] [64] [4382] [5946] [9223] [3828]

Serkan Kaya - Aşk Ne Demek Bilen Var Mı - Canlı - YouTube

Ümit Yaşar farkıyla canlı canlı Aşk ne demek bilen var mı CanLı Yayında ÖyLe Demek İstemedim Oruspu Cocuk Demek İstedim. Serkan Kaya Sevdiğiniz videoların ve müziklerin keyfini çıkarın, orijinal içerik yükleyin ve tümünü YouTube'da arkadaşlarınızla, ailenizle ve dünyayla paylaşın. www.naziyegurkansabah.com Serkan Kaya izmir berduşşş ta dokturuyor. Aşk ne demek bilen var mı? Canlı. 12.12.2014 ''Sizce Canlı Olmak Ne Demek ?'' Yeni Videolardan Haber Olmak ve Canlı Yayın Eğitimlerine Katılmak İçin Abone Olmayı Unutmayın! https://www.youtube.com/c/liv...

canlı ne demek

Copyright © 2024 top.realmoneytopgames.xyz